
11 Kasım1938’de Krone’de Atatürk hakkında duygusal mektup!
Ankara’dan Avusturyalı bir öğretmenin Atatürk hakkında yazdığı ve 11 Kasım 1938’de Krone gazetesinde yayınlanan duygu dolu mektubu!
Yeni Vatan Gazetesi, Atatürk’ün vefatı olan 10 Kasım’dan bir gün sonra 11 Kasım 1938’de Avusturya’nın o zamanlar en çok okunan gazetesi olan Krone’de Atatürk ile ilgili yayınlanan resimli haberler ve o günü Ankara’da yaşayan Avusturyalı bir öğretmen hanımın mektubunu İsmail Tosun Saral’ın kaleminden yayınlıyor!
Viyana merkezli yayınevimiz „Neue Welt Verlag“ ve Yeni Vatan Gazetesi’nin birlikte yayınladığı Kırmızı Beyaz Kırmızı adlı eserin yazarı İsmail Tosun Saral’ın, “Viyanalı Bir Öğretmenin Gözüyle Kemal Atatürk’ün Son Yolculuğu” başlığıyla toparladığı önemli makalesi şöyle:
İsmail Tosun Saral
Viyanalı Bir Öğretmenin Gözüyle Kemal Atatürk’ün Son Yolculuğu

Viyanalı öğretmen Bayan Käthe Potoschek hakkında ne yazık ki elimizde hiç bilgi bulunmamaktadır. Ankara Üniversitesi Fakültelerinden birinde Almanca öğretmeni olarak çalıştığını farz ediyoruz. 10 Kasım 1938 günü Atatürk’ün ölüm haberi duyulunca hislerini Viyana’da yayınlanan Illustrierte Kronen Zeitung’a yolladığı yazı ile şöyle aksettirmiştir:[1]
“Yaklaşık dört yıldır Ankara’da öğretmen olarak çalışıyorum. Bugün, yabancı bir ülkede, yabancı geleneklere sahip bir halk arasında ilk günlerimin benim için ne kadar zor geçtiğini anlatmak istemiyorum. Bu zaman içerisinde ülkelerini inşa etmek için çalışan bu insanların yaşantısına yavaş yavaş alıştım. 15 yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde, ulusunu diğer ulusların yüzyıllar boyu içinde ulaşabildiği bir yüksekliğe çıkaran bir adam vardı Bu adam Türklerin atası Kemal Atatürk’tü. Halkı için çalıştığı için Kemal’in uykusuz geçirdiği geceler çok oldu. Biraz dinlenmesi gerektiği kendisinden istirham edildiğinde, en sadık meslektaşı İsmet İnönü’nün çalıştığını ve ulusunu kolladığını bildiği için gündüzleri uyuyabileceğini söylerdi. Atatürk karatahta başında bizzat halkına dersler verdi. Atatürk’ün başarmak için ne kadar güç, enerji harcadığını ve milletine ne kadar derin bir sevgi duyduğunu hiçbir vakit ölçmek mümkün olmayacaktır. Hâlâ bizim kültürümüze göre farklı olabilecek şeyler olsa da Türkiye’de olmayı gerçekten çok sevdiğimi söylemeliyim. Türklere saygı duymayı ve sevmeyi öğrendim, onları anlamayı öğrendim. Türk halkının derin, samimi kültürü benzersizdir ve misafirperverlikleri örnek teşkil edecek düzeydedir. Kemal Atatürk’ün İstanbul’da ağır hasta olduğunu bildiğimiz için, Türkiye’nin masmavi gökyüzünde parlayan güneşi son birkaç haftadır bizi fazla yakıp kavuruyordu. Atatürk’in ölüm haberini halkın nasıl aldığına şahit oldum ve evine Ankara’ya dönüşünü gördüm. Yoktan yarattığı Etimesut adlı örnek köye Atatürk’ün naaşını getiren tren vardığında, Şeref kıtası platformda hareketsiz heykel gibi bekliyordu ve askerlerin yanaklarından gözyaşları akıyordu. İnanılmaz bir görüntüydü..Duygulanmak elde değildi.
Atatürk’ün naaşının bulunduğu tabutu taşıyan tren yirmi dakika boyunca istasyonda durdu ve tüm bu süre boyunca şeref kıtası askerleri sert ifadelerle ama saygı dolu hazırolda beklediler ve yirmi dakika boyunca subaylar ellerini kasketlerine götürerek selam durdular. Ertesi gün, Atatürk’ın katafalkının önünden geçmek ve Atatürk’ü son bir kez selamlamak için akın akın gelen insanların sonsuz kuyruğu arasında üç buçuk saat boyunca bekledim. Durmaksızın yağmur yağıyordu ama kimsenin umurunda değildi, herkes Atatürk’ün 80 silah arkadaşının çektiği tabutlu top arabasının geçmesini bekledi. Büyük bir hüzün ve samimi gözyaşları vardı..Hiç bir şey sahte değil gerçekti.
Yabancı heyetlerin başında Almanların “Emden” kruvazörünün bahriyelileri yürüyordu.
Atatürk artık son dinlenme yerini buldu ama Türk topraklarının her yerinde şu sözler duyuluyor: „Güneş battı, Vatanımız sönmüş, Anavatanımızda hava karardı.,,[2]
Bu vesile ile Aziz Atatürk’ün ebediyete intikal edişinin yıl dönümünde Onu hasretle anarak aziz naaşının 10 Kasım 1953 günü geçici kâbri olan Etnografya Müzesi’nden alınarak ebedi ikametgahı olan Anıt Kâbir’e götüren kortejde nasıl de yer aldığımı da sizlerle paylaşmak isterim:[3]
“Ankara Koleji Orta Birinci sınıf öğrencisi ve Kolej izci oymağının bir izcisi idim. Atatürk’ün aziz naaşını taşıyacak olan kortejde Ankaralı kız ve erkek izciler de görevli idiler. Sabah erkenden boru ve trampet çalmadan sadece ritim tutan bir trampetci izcinin vuruşları ile ağır ağır oymağımız okul kapısından çıktı. Sağlık sokaktan ilerleyerek Sıhhıye’ye geldi. Sıhhıye’de Atatürk Lisesi erkek izcileri ile karşılaştık. Onlarda matem vuruşu ile yürüyorlardı. Atatürk Liseli izcilerle okulumuzun kız öğrencileri nedeniyle hep rekabet içinde idik. Millî Bayramlarda resmi törene katılmak için giderken yolda karşılaştığımız zaman boru ve trampet takımları hızla çalarlar ortalık inlerdi. Hele Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ve Kız Lisesi önüne gelince gürültü daha da artardı. Bu gün hepimiz sessizdik, dokunsalar ağlayacaktık. Oymağımız Türk Hava Kurumu binası önünden sağa saptı ve Ankara Ticaret Lisesi önünde yerine aldı. Lisenin bahçe duvarı önünde saatlerce ayakta bekledik. On ile on beş yaş grubunda çocuklar idik. Zaman geçtikçe kaynaşma, itişme, kakışma da arttı. O bekleyiş sırasında gözüm Ticaret Lisesinin saat kulesine takıldı. Saat bozuktu, çalışmıyordu. Aradan bunca yıl geçti. Saat hâlâ çalışmıyor. Kimsenim umurunda değil. İlgilenilmiyor.
Sonra bir koşuşmadır başladı Oymak Beyleri sert emirlerle biz çocukları yeniden hizaya soktular. Kortejin en başında İzci Flamaları ile bayraklar vardı. Kız İzcileri Erkek İzciler takip ediyorlardı Ankara Koleji Erkek İzci Oymağı eski adı ile Maarif izci kortejinin en son oymağı idi. Ben boyum küçük olduğumdan Kolej İzci Oymağı’nın son adamı idim ve son sırada tek başıma yürüyordum. Benden sonra bir amiral aziz Atatürk’ün İstiklal Madalyasını bir cam çerçeve içinde taşıyordu. O subayı ise Harbiyelilerin veya generallerin çektiği Atatürk’ün tabutunun yerleştirildiği top arabası geliyordu.
Ağır ağır matem müziği eşliğinde ilerledik. Kortej Atatürk Bulvarında sağa döndü ve Gençlik Parkı önünden sola dönerek Osmanlı Bankası binası önünden ilerledi. Osmanlı Bankası personeli pencerelere balkonlara çıkmış korteji saygı ile seyrediyorlardı. Gençlik Parkı arka cephesi ve 19 Mayıs Stadı boyunca İstasyona doğru yürüdük. İstasyona gelince sağa sapıldı. Ulaştırma Bakanlığı önünden sola dönüldü tren köprüsü altından geçilerek Tandoğan meydanına ulaşıldı. Sonra Rasat Tepe ağır ağır tırmanıldı. Aslanlı yol geçildi. Aslanlı yol sonunda izciler bir emirle yolun solunda bulunan koru içine çekildiler. Kız ve erkek izciler içinden uzun boylular seçilerek bizden ayrıldılar. İşte o anda hayatımın en büyük numarasını yaptım. Birden yerimden ayrıldım ve seçilen izciler arasına katıldım. Kimse laf etmedi, fark bile etmediler. Böylelikle o tarihi anda en önde oldum. Seçilen kız ve erkek izciler Atatürk’ün aziz naaşının yerleştirileceği katafalkın sağ ve sol yanına boy sırasına göre bir çizgi halinde dizildik.
Töreni takip eden aylarda ve yıllarda o zamanlar çıplak olan Anıttepe’nin ağaçlandırılması çalışmalarına yardım için bütün Ankara okullarına ve izci oymaklarına emir verildi. Hem Ankara Koleji öğrencisi hem de bir izci olarak tepeye iki ağaç diktim. Bu gün ağaçlar büyüdüler. İnsana huzur veren, güzel bir koru oldular.”
Kaynakça:
[1] Illustrierte Kronen Zeitung, 17.12.1938, Eine Wienerin erzaelht von Kemal Atatürk
[2] Bayan Potoschek bu sözleri Türkçe yazmış.
[3] İsmail Tosun Saral, 10 Kasım 1953 günü Atatürk’ün Aziz Naaşının Anıtkâbir’e Nakli Anılarım, Muharip Gaziler, Sayı: 152, s,4, 2019