Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Gül Baba
Viyana merkezli yayınevimiz „Neue Welt Verlag“ ve Yeni Vatan Gazetesi’nin birlikte yayınladığı Kırmızı Beyaz Kırmızı adlı eserin yazarı İsmail Tosun Saral’ın, “Büyük Vatansever Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Gül Baba” başlığıyla toparladığı önemli makalesi şöyle:
İsmail Tosun Saral [1]
Büyük Vatansever Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Gül Baba
3 Haziran 1870 günü İstanbul’da doğan hikâye ve roman yazarı, diplomat, büyük vatansever Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun, babası Şair Yahya Sezai Efendi, dedesi 23 Eylül 1821 günü Mora’nın Trapoliçe (Tripoli) kalesinin düşüşünden sonra şehirde yapılan katliamda Yunanlıların şehit ettiği Müftü Abdülhalim Efendi’dir. İsyancı Yunanlılar 40 000 kadar Müslüman Türkü ve onlara sığınan Yahudileri öldürmüşlerdir. Annesi Moralı Şeyh Bedrettin’in torunudur. [2]
Süleymaniye Mahalle Mektebinde, Dökmeciler’deki Taş Mektepte, Aksaray’daki Mahmudiye Vakıf Rüştiyesinde (ortaokul) ve Soğukçeşme Askerî Rüştiyesinde okuduktan sonra girdiği Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi)’den 1888’de mezun oldu. Hariciye Nezareti’nde (Dışişleri Bakanlığı) görev alarak Pire, Marsilya, Poti ve Kreç’te konsolos kâtipliği yaptı. Yurda dönüşünden sonra Dışişlerindeki görevini sürdürürken Galatasaray Lisesinde Türk edebiyatı, Darülfünûn’da (İstanbul Üniversitesi) Alman ve Fransız edebiyatı dersleri okuttu. Bir süre Nafia Nezareti Ticaret Müdüriyeti Umumisi (Bayındırlık Bakanlığı Ticaret Genel Müdürlüğü)’de çalıştıktan sonra yeniden Hariciye Nezaretine döndü ve Budapeşte’de 1912-1918 yılları arasında Başşehbender (Başkonsolos) olarak görev yaptı. Bu hizmeti sırasında Sonradan Macaristan Başbakanı olan ünlü coğrafyacı Kont Pál Teleki, Dr. Alajos Peikert, coğrafyacı ve yazar Jenő Cholnoky, tarihçi Sándor Marki, Kont Béla Széchenyi gibi Macar Turancıları ile yakın arkadaşlık kurdu, sık sık toplantılarına katıldı. Peşte’deki mesaisi hem edebî, hem siyasî yaşamı açısından çok verimli olmuştur.
Müftüoğlu’nun Türk – Macar Dostluğunun kökleşmesinde, Türk-Macar kültür ve sanat münasebetlerinin gelişmesinde, Gül Baba Türbesinin Macaristan’da bir Türk Mabedi ve müzesi halinde ihyasında büyük hizmetleri vardır.[3]
Peşte Başkonsolosu (başşehbender) olarak görevini 1918’e kadar sürdüren Ahmet Hikmet Bey, Peşte Konsolosluğu kapatılınca İstanbul’a dönmüş ve Hariciye Nezaretinde çeşitli görevlerde bulunmuştur. 1922’de eşi Suat Hanım’ın ölümü üzerine, Tahir Menemencioğlu’nun kızı Nerime Hanım’la evlenmiştir.
1922 yılında Ahmet Hikmet Müftüoğlu son Halife Abdülmecid Efendi’ye başmabeyinci (Başkâtip) oldu. 1926’da Ankara’da Dışişleri Bakanlığı Konsolosluk Hizmetleri ve Ticaret Genel Müdürlüğüne getirildi ve aynı yıl içinde Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığına atandı. Anadolu – Bağdat Demiryolları ile Elektrik Şirketi İdare Meclisi üyeliklerinde bulundu.
Müftüoğlu, edebiyat dünyasına Servet-i Fünûn dergisinde yayımladığı bir hikâye ile girdi. İlk hikâyelerinde Servet-i Fünûn topluluğunun dil ve edebiyat anlayışını benimsedi. Daha sonra Türkçülük ve Yeni Lisan akımlarını benimseyerek hikâyelerini millî konularda ve sade bir dil kullanarak yazdı. Türk Derneği ve Türk Yurdu (1911) dergilerinin kurucuları arasında yer aldı. Ahmet Hikmet Müftüoğlu yazılarında; “Alparslan”, “Sezaizade Abdülhalim Hikmet”, “Yavuz” imzalarını da kullandı. Müftüoğlu’nun “Yavuz” imzasını yalnız Türk Yurdu Dergisin de yayınlanan “Mehterhane Müsameresi” ve “Müsteşrik Vámbéry” ile “Yatağan” yazılarında kullanmış olduğunu, Akçoraoğlu Yusuf Bey’in Türk Yurdu’ndaki bir yazısından öğreniyoruz. Ahmed Hikmet, Türklüğe ve Türkçülüğe hizmet eden herkese büyük bir saygı ve minnettarlık beslerdi.
Türk kültürünün özelliklerini ve milli değerleri yansıtan on altı hikâyesini Çağlayanlar adlı kitabında toplamıştır. Ahmet Hikmet Müftüoğlu, arı bir Türkçe ile yazdığı bu eserinde halkın milliyetçilik duygularını uyandırmaya çalıştı.
„Gönül Hanım“, Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun tek romanıdır. Romanda, Kafkaslarda Ruslara esir düşen bir Türk subayı ile Gönül ismindeki Tatar kızının aşklarını anlatılır. Turancılık ve Türkçülük fikirlerinin ön plana çıkarıldığı eser, Tasvir-i Efkar gazetesinde tefrika edilir.
Ayrıca basılmamış bir Divan’a sahiptir.
Ahmet Hikmet Müftüoğlu, 19 Mart 1927 [4] günü karaciğer kanserinden İstanbul’da öldü ve Maçka Şeyhler Mezarlığında ilk eşi Suat Hanım’ın yanında toprağa verildi.
Bilindiği gibi Budapeşte şehrinin Buda kısmında yer alan tepelerin birinde bir Osmanlı Türk türbesi bulunmaktadır. Macarlar bu tepeye “Gül Tepesi” (rózsadomb), Türbeye de “Gül Baba Türbesi” derler, bu türbede Gül Baba adlı bir Türk Bektaşi dervişinin gömülü olduğunu söylerler. Türkiye’de de, Balkanlar’da da ve hatta Asya’da Gül Baba adını taşıyan bir çok ermiş ve bu ermişlere ait makamlar, türbeler, tekkeler vardır.[5] Gül Babaların en tanınmışı XV. yüzyıl sonunda ve XVI. yüzyıl başında yaşamış, Budapeşte’nin Buda (Budin) kısmında türbesi bulunan ünlü bir Türk mücâhidi ve Bektâşî dervişidir. Târihî kişiliği, yaşadığı çağ ve çevre hakkında çeşitli rivâyetler bulunan Gül Baba, Evliyâ Çelebinin rahmetli babasından naklettiği bilgiye göre, Merzifonlu bir Bektâşî dervişidir. Evliyâ Çelebiye göre, Fâtih Sultan Mehmet devrinden Kanuni Sultan Süleyman devrine kadar bir çok gazâlarda bulunmuş, Budin fethine de katılmış ve vefat edince Budin’de gömülmüştür. Ne var ki, Budin’de Sultan Süleymen’ın ordugahında görevli olan ve şehrin Türkler tarafından fethini ve yerleşmelerini gören tarihçi Celâlzade eserinde [6], Sultan’ın Gül Baba’yı Budin’e kutsal patron seçmesinden bahsetmemiş ve Gül Baba adını bir kere bile yazmamıştır. Naîmâ meşhur Tarih kitabında Gül Baba’dan bahsetmemekle beraber Budin’de “Gül Baba” isimli bir yer olduğunu yazmıştır. Peçevî de Gül Baba’dan kişilik olarak değil yer adı olarak bahsetmiştir. Böylece Gül Baba’nın çağdaşlarının bulunmadığını, tarihî bir kişilik olmadığını, belki de hiç yaşamadığını veya en azından bu ad altında yaşamadığını kabul etmeye neredeyse mecbur oluyoruz.
Daha sonra ki yıllarda başta Macarlar olmak üzere bir çok yabancı araştırmacı, tarihçi ve seyyah , Gül Baba ve türbe hakkında araştırmalar yaparak kıymetli bilgiler vermişlerdir. Bugün dahi bu araştırmalar sürmektedir. Ne var ki bazı sorumsuz kişiler de hayal ürünü yazılar da yazmaktadırlar.
Budin’in kaybından sonra Gül Baba unutulmuştur. 1791 yılında Viyana’ya elçi olarak gönderilen Ebûbekir Râtip Efendi “Nemçe Sefâretnâmesi” isimli eserinde kaldığı Buda ve Peşte’yi uzun uzun anlatmasına rağmen Gül Baba’dan bahsetmemektedir.
Uzun bir aradan sonra Gül Baba hakkında ilk bilgilere Sultan Abdülaziz’in Avrupa Seyahatı konusunda yazılan seyahatnâmelerde rastlıyoruz.[7] Sultan Abdülaziz Avrupa gezisi sonunda uğradığı Budapeşte’de türbenin varlığından muttali olmuştur. Yurda dönüşünden sonra Osmanlı hükümetinin türbe ile yakından ilgilenmesini sağladığını, 1885’te türbeyi onarttığını, bir Dede-Baba atadığını biliyoruz.
Mithat Paşa, (1822-1884) ’nın birinci sadrâzamlığı sırasında , daha sonra Viyana sefareti sırasında intihar eden Sadullah Paşa’yı, Budapeşte’deki Türk vakıflarına ait bir meseleyi halletmek üzere Macaristan’a gönderilmişti. Sadullah Paşa avdetinde, Gül Baba Türbesinin harap olduğunu bildirdi.[8] Mithat Paşa, Viyana sefaretine tezkere- i samiye göndererek, bu tarihî türbenin derhal tamir edilmesini ve muhafazası için de ücreti sefaret bütçesinden ödenmek üzere bir kayyum tâyininin Avusturya hükümetinden istimzaç edilmesini emretti.
Mithat Paşa’dan sonra Osmanlı kamu oyuna ilk bilgiyi veren Budapeşte Başşehbenderi Rumbeyoğlu Fahrettin Bey oldu. Gül Baba ve türbesi hakkında ayrıntılı bir çalışma yaparak ”1 Ağustos 1328 (14 Ağustos 1912) tarihli Tarih – i Osmânî Mecmuası’nın 15. cüzün s. 962-965 sayfalarında yayınladı. [9] Fahrettin Bey daha sonra ki yıllarda Maarif Nazırı olmuş, Millî Mücadeleye karşı çıktığından yurt dışına sürülmüştür.
Fahrettin Bey’den sonra Gül Baba’nın kaderi ile Budapeşte’ye Başşehbender olarak atanan rahmetli Türkçü ve Edip Müftüoğlu Ahmet Hikmet meşgul oldu. Ahmet Hikmet Bey vefat eden Viyana Belediye Başkanı Dr. Karl Lueger’in 13.3.1910 günü yapılan cenaze törenine İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) temsilen katıldıktan sonra Budapeşte’ye uğramış ve Gül Baba Türbesini de ziyaret etmişti. Hatıratında Gül Baba’ya yaptığı ilk ziyareti şöyle anlatmaktadır: [10]
“13 Mayıs 1910 “ … Yemekten sonra saat 1.30’da Mösyö Egesi isimli Macar geldi. Bir araba tuttuk, Buda’ya geçtik ve Gül Baba Türbesini ziyâret ettik. Burası kârgir bir büyük şatonun sed sed bahçesinin bir büyük kenarında toparlacık ve üstü ufak tahtalarla bir külliye şeklinde örtülmüş bir binâdır. Türbenin içi döşeme tahtasından ibârettir. Duvarlarında bir iki levha konmuş ve duvarlarına Türkçe, Macarca kurşun kalemle bir takım isimler yazılmıştır. Afganistan’dan burasını ziyâret etmek için gelen Muhammed Ibni Muhammed isminde biri de üzerinde kılıç-kalkan şeklinde yazılar bulunan bir kağıdı duvara yapıştırmıştır. En mânîdar levhanın beyitleri şunlardır.
Gül Baba
Bunda medfûn Gülbaba hazretleridir dâimâ
Bülbül – âsâ zâiridir rûh – i pâk – i etkiyâ.
Anâ mânend – i hezâr, âsik olur dil çün odur
Gül gibi revnak – rezâ-yi farak – i tâc-i evliyâ
Resk eder gül ana kim, bir vakte olmaz münhasir
Bülbülü bulur onin her demde bûy-u ihtidâ
Sâde züvvâri degil, hem her hezâr âsiki
Kande olsa verd – i lûtfun sem eder subh ü mesâ
Gül – seh – i ezhârdir o pâdisâh – i kudsiyân
Andelib- i tâbii bulur dü âlemde safâ
Bülbül – i hâmen duâ eyler hemîse himmeti
Vird – i maksûdîn – i vechi Âsaf’in olsun küsâ
Andelîb – i bendegânindan kemâli dâimâ
Feyz-yâb – i vird – i rûhâniyeti kilsin Hudâ.
Bu şato “ Wagner János “ isminde bir mimarın imiş. Kendi ölmüş, şimdi ailesine kalmış.”
Müftüoğlu Ahmet Hikmet’in yolu ertesi yıl 4 Haziran 1911 günü tekrar Budapeşte’ye düşer:
“ Sabahleyin saat 6’da Peşte’ye geldik… Hep fesli idik. Yollarda herkesin nazar – ı dikkatini celb ediyorduk… Oradan hepimiz Gül Baba’ya gittik. Türbe geçen seneye nizbeten tâmir görmüş. Bir defter konmuş. Deftere imzamızı attık. Gül Baba’nın rûhâniyeti beni eğer an-karîb Peşte’ye çekerse nezdim olsun ol mahalle ism – i mübâreklerini hâvî altı güzel levha yazdırıp asayım. Bir sanduka yapmak için elimden geldiği gayreti edeyim…”
Ahmet Hikmet’in duası kabul olunarak Takdir – i İlahi ve Gül Baba’nın rûhâniyeti onu an-karîb Peşte’ye çekmiştir. Ahmet Hikmet Müftüoğlu 1912’de Budapeşte’ye Başşehbender olarak atanır ve derhal Gül Baba ilgilenmeye başlar. Müftüoğlu, “Gül Baba’nın bir ehlullah olduğu kadar bir ehl-i dil olduğunu” da kabul eder.
İlk işlerinden biri olarak eski Budinimizin koynunda uyuyan Gül Baba’nın bakımsız türbesi ile ilgilenmek olmuştur. Millî konularda hayatı boyunca büyük bir hassasiyet gösteren Ahmet Hikmet, Peşte’de bulunduğu yıllarda da zaman zaman şahit olduğu çeşitli meseleleri halletmek için elinden geleni yapmış, gerektiğinde dostlarına mektuplar yazmak suretiyle onlardan yardım istemiştir. [11]
Türbeyi onartır, bakımsızlıktan kurtarır. Hereke Fabrikasına ısmarladığı nefis ipek Türk seccadeleriyle, hattat Halid’e yazdırdığı cellî hatlı levhalarla türbeyi bizzat süslemiş, Evkaf Nezareti’nden sanduka örtüsü, seccade, kavuk ve şamdan istemiştir. Avrupa’nın göbeğinde bu uçmuş ve dağılmış Türk kokusunu keskin bir rayihaya tebdil etmişti. Onun sayesinde Gül Baba bugün Türk kültürünün Avrupa’da açılan bir müzesi olmuştur. Ahmet Hikmet Budin’i ordusuz yeniden zapt eden muzaffer başkomutandır. Müftüoğlu kendi değişi ile “Gül Baba’nın bir bülbül – ı şeydâsı”dır. Müftüoğlu Ahmet Hikmet’e en büyük yardımcı 1916 Haziranında Budapeşte Başşehbenderliği refakatine gönderilen ve kısa bir zaman sonra konsolos muavini olan genç diplomat ve şair Enis Behiç Koryürek olmuştur.
Müftüoğlu’nun çabalarıyla Gül Baba Türbesinin yeniden onarılması çalışmalarına başlamadan önce „Güllerin Babası“ nın mezarı açılır, kemikleri bulundukları yerden çıkarılarak Macar kafatası uzmanları tarafından incelenir ve kemiklerin 400 yıldır çürümeden durduğu, Gül Baba’nın ince, uzun boylu bir ihtiyar olduğunun belirlenerek bir tutanak tutulur.
Müftüoğlu bu işlemi şöyle anlatır: [12] “Kabrinde icrâ olunan hafriyyâtta dört yüz senedir bu yâd ellerde nâm – ı safâ-nâki gibi izâm – ı pâkinin de muhafaza – i mevcûdiyyet eylemiş olduğu hayret ile görüldü. Peşte Dârülfünunu mebhasü’l-kihf muallimi tarafından kemiklerinin tedkikinde merhûmun ince, uzun boylu bir ihtiyar olduğu tahakkuk etti.”
Kemiklerin yeniden gömülmesiyle ilgili olarak 1 Temmuz 1915 günü bir kutsal merasim yapıldı. Bu kutsal merasime Başşehbender Ahmet Hikmet Bey’in yanı sıra Macar Devlet Anıtları Komisyonu Başkanı Özel Meclis Üyesi Baron Gyula Forster, Ulusal Müze’nin Etnografya Bölümü Müdürü Dr. Willibald Seemayer, Ulusal Müze’den Dr. Gyula Mészáros, mimar Stefan Möller, Türbenin bulunduğu arazinin sahipleri Franz ve Dr. Alexander Wagner, Wagner ailesi adına mezarın yeniden düzenlenmesine nezaret eden antropolog Ludwig Bartusz, Baron Forster, ve Macaristan Müslüman Cemaati Başkanı Abdül Latif Efendi katıldılar. Müftü Abdul Latif Efendi dua etti ve kemikleri kendi eli ile mezara yerleştirdi, üstünü toprak ile örttü ve mezarı tahta ile kapattı. Tüm Müslümanlar için çok değerli olan bu mezar anıtı korudukları için Başşehbender Ahmet Hikmet Bey Macar Hükümetine teşekkür etti. Bu sözlerle hissi tören tamamladı. [13]
Ahmet Hikmet Müftüoğlu ünlü Turancı ve Türkolog Ármin Vámbéry’nin ölümü üzerine 1913 yılında kaleme aldığı “Müsteşrik Vámbéry “ isimli çok mühim yazısında şunları söyler : [14]
“ Peşte’de birkaç gün kalan ve memleketin edebiyatına ve tarihine vakıf olan bir Türk için , Kara Mustafa Paşa hamamında elyevm tetevvüç kilisesi olan Fethiye camiinden, Taban mahallesinden, Gezer-İlyas (Gürz İlyas tepesinden sarf – i nazar, Peşte’de ziyaret olunacak iki şey vardır : Gül Baba Türbesi, Mösyö Vámbéry .. Bugün artık Budin’de ne Vámbéry yaşıyor, ne de Gül Baba Türbesi kalmış.. Fakat Vámbéry’nin vurgun olduğu Türk milleti dimdik ayakta ve Budin’i fethederken şehit düşmüş Gül Baba’nın torunları göğüslerinde tutuşan millî kin ile birer kal’a gibi düşmanı gözetliyor.”
Kaynakça:
[1] Emekli İş Bankası Müdürü, Türk Macar Dostluk Derneği Başkanı, Macaristan Şovalyesi
[2] Hikmet Dizdaroğlu, Müftüoğlu Ahmet Hikmet, TDK yay. Ankara,1964, s. 8
[3] Dr. Fethi Tevetoğlu, Enis Behiç Koryürek, Hayatı ve Eserleri s.29 Peşte ‘de Müftüoğlu Ahmet Hikmet’le Beraber, Dr. Fethi Tevetoğlu, Büyük Türkçü Müftüoğlu Ahmet Hikmet, Türk Kültür Eserleri Serisi: Etüdler 1 MEB Ankara 1951, s.94-98.
[4] Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB yay. İst. 1998, Cilt 2, s. 1081, Bazı kaynaklara göre ölüm günü 19 Mayıs’tır.
[5] İsmail Tosun Saral, Anadolulu Gül Babalar,Gazi Üniversitesi , Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi sayı: 32 “İstanbullu Gül Babalar” sayı: 34
[6] Celâlzâde Mustafa Çelebi (d. Tosya – ö. 1567; İstanbul), Osmanlı Devleti döneminde yaşamış olan Türk devlet adamı, tarihçi. I. Süleyman‚ın padişahlık yaptığı zamanlarda, devletin önemli tarihçileri arasında gösterilen Mustafa Çelebi, Tosyalı Kadı Celâl’in oğludur. Tabakâtü’l-Memâlik ve Derecâtü’l-Mesâlik, I. Süleyman ve I. Selim dönemlerini anlatır.
[7] Ali Kemâlî Aksüt ,“Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati “ Ahmet Saitoğlu Kitapevi , 1944
[8] Cemal Kutay, Gül Baba’nın Kaderi, “Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi” Cild.9, s.5030
[9] Makale günümüz Türkçesine Em. Dz. Kur. Albay Emin Yakıtal tarafindan çevrilmek suretiyle kazandırılmıştır. (Türk Dünyası Araştırmaları sayı: 14, 1881) İsmail Tosun Saral, Tarih Sürecinde Gül Baba Türbesinin İçine Genel Bir Bakış, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı: 30, 2004, s.187- 191
[10] M. Kayahan Özgül : Bîgâne Durmayın Âşinânıza, Müftüoğlu Ahmet Hikmet’in Mektup, Şiir ve Günlükleri MEB Türk Edebiyatı Dizisi, yıl 1996 “Avrupa Seyahati” başlıklı bölümden “Gül Baba’yı ziyaret” ve “II. Almanya Seyahati” başlıklı bölüm.
[11] Abdullah Uçman, Riza Tevfik’e Mektuplar IX: Müftüoğlu Ahmet Hikmet’ten Gül Baba Hakkında Bir Mektup Tarih ve Toplum Ocak 1999 sayı 181)
[12] Uçman,a.g.e.
[13] Pester Lloyd,11.7.1915,s.16, Das Grab Gül Babas.
[14] Türk Yurdu Dergisi, 31 Teşrìnevvel 1329 (13 Kasım 1913 sayı 52, s.962-969