Alkışlara kanmamak gerek: 2025 seçimi Almanya‘ yı nasıl böldü?

Almanya seçim sonuçları, 1990’da birleşen Almanya’yı siyasi olarak yeniden ‘doğu’ ve ‘batı’ olarak ikiye böldü. Moskova’ya yakın AfD, Sol Parti ve BSW’nin oy oranları Doğu Almanya’da %50’yi aştı. “Atlantik Brücke”nin 10 yıl başkanlığını yapan başbakan adayı Merz’in bile ilk hedefini “ABD’den bağımsızlık” olarak koyması yükselen Amerikan karşıtlığını gösteriyor.

Ahmet Özay, Frankfurt, 2702.2025

Seçim kampanyalarının başladığı dönemde hemen hemen tüm Alman partileri göçmen karşıtı söylemler kullanmayı tercih ettiler.

Brüksel’deki NATO Dışişleri Bakanları Zirvesi ve iki hafta önce gerçekleşen Münih Güvenlik Konferansı bir anda Almanya’daki algılamayı ve söylemi değiştirdi.

Almanya gündemin 15 gün öncesi ile taban tabana zıt. Seçim sonuçlarının ilan edildiği gece yapılan açıklamaların yankıları hala sürüyor. Seçimlerden başarı ile çıkan Alman Hırıstiyan Birlik Partileri CDU/SCU Başbakan adayı Friedrich Merz önceliğinin Amerikan yönetiminin Avrupa ve Almanya’yı hedef alan tutumuna karşı durmak olduğunu ekranlardan açıkca ilan etti.

Amerikan karşıtı söylemin Yeşiller, Sol Parti gibi klasik Amerikan karşıtı partileri de aşarak merkez sağ partilere de ulaşmış olması ilk kez yaşanan bir durum.

Trans Atlantik Lider

CDU Lideri Merz son günlerde Trump yönetimi karşıtı söylemleri ile Trans Atlantik ilişkilere damgasını vursa da Trans Atlantik sistem içerisinde yetişen bir hukukçu, bir menejer ve siyasi bir lider.

2009–2019 yılları arasında 1952’de kurulan ve Almanya ile ABD arasındaki ilişkileri güçlendirmeyi amaçlayan „Atlantik Brücke“nin genel başkanlığını yaptı.

Eş zamanlı olarak 2009–2020 yılları arasına Amerikan finans şirketi BlackRock Almanya’nın Denetleme Kurulu Başkanıydı.

BlackRock, 10 trilyon dolar hacmiyle dünyada bankaları bile aşan başlı başına bir mali imparatorluk.

Merz, başbakan adayı olmadan önce son 10 yılında Almanya’daki Amerikan finansman ve siyasi kuruluşlarının başında yaptığı çalışmalarla tanınan bir isim.

Lakin, CDU lideri Merz, seçimlerden sonra katıldığı ilk televizyon programında seçime katılan tüm siyasi parti liderleri önündeki konuşmasıyla Amerika-Almanya ilişkilerine damgasını vurdu.

Çirkin Müdahaleler

Seçim zaferinden sonraki ilk konuşmasına Alman halkına hitaben “Washington’dan gelen müdahaleler, Moskova’dan gördüğümüz müdahalelerden daha az dramatik ve nihayetinde daha az çirkin değildi” sözleriyle başladı.

“ABD Başkanı Donald Trump’ın geçen hafta Ukrayna ile ilgili yaptığı açıklamalardan bu yana, yönetimdeki Amerikalıların bir kısmının, Avrupa’nın kaderine karşı büyük ölçüde kayıtsızlık içinde olduğu açıkça görülüyor. Almanya şu anda iki taraftan gelen büyük bir baskı altında’’ diye sürdürdüğü konuşmasını “Bir televizyon programında böyle bir şey söylemek zorunda kalacağıma asla inanmazdım” sözleri ile tamamladı.

Bu konuşmanın Amerika’daki yankıları da halen sürüyor. Washington’dan henüz bu konuşmaya resmi bir tepki gelmese de “Friedrich Merz Almanya’daki siyasi yelpazenin, Amerikan yanlısı ucunda yer alan bir trans atlantikçiydi. Bir ay önce yeni Alman Başbakanının -ABD’den bağımsız olmak- ifadelerinin yer aldığı bir konuşma düşünülemezdi” yorumlarına neden oluyor.

Sandıktaki Amerikan Karşıtlığı

Almanya seçimlerindeki Amerikan karşıtlığı sadece söylemlerle sınırlı değil. Sandık sonuçlarına bakıldığında Trump yönetiminin söylemlerinin Rusya yanlısı partilerin uyanışına neden olduğu da açıkça görülüyor.

Ülke genelinde „Putin’e anlayış“ gösteren, Moskova’ya yakın bir çizgide bulunan Almanya Alternatif Partisi AfD, Sol Parti ve BSW gibi partilerin oy oranları yüzde 35 dolayında. Bu oran 45 yıl Sovyetler Birliği işgali altında bulunmuş Doğu Almanya eyaletlerinde yüzde 50’yi aşıyor.

AfD’nin kökeni 2014 yılında Doğu Almanya’da Dresden’de ortaya çıkan “Batı’nın İslamlaşmasına Karşı SEÇİM Vatansever Avrupalılar” PEGİDA hareketine dayanıyor. Dresden, Putin’in KGB yöneticisi olarak geçmişte görev yaptığı son Alman şehri.

Sol Parti ve BSW ise Doğu Alman komunist partisi, „Almanya Sosyalist Birlik Partisi“ SED’nin devamı olan siyasi partiler. SED Doğu Almanya Başkanı Eric Honecker’in varisi olarak da anımsanıyor.

İşte ‘Moskovacı’ bu oluşum hala Almanya’da etkisini sürdürüyor. Nitekim, başkent Berlin’de Sol Parti (die Linke) seçimlerden en çok oy alan siyasi parti olarak çıkıyor.

Büyük Koalisyon

Ülke genelinde hem siyasi partilerin, hem de toplumun 5’e bölündüğü bir manzara mevcut. Sandıktan CDU/CSU 28.5-208 milletvekili, AfD 20.8-152 milletvekili, SPD 16.4-120 milletvekili, Yeşiller 11.6-85 milletvekili, Sol Parti 8.8-64 milletvekili şeklinde bir manzara çıktı.

Hristiyan Demokratlar (CDU) ile Sosyal Demokratlar (SPD) yüzde 44.9 oy oranı ve 328 milletvekili ile ‚Büyük Koalisyon‘ adı verilen hükümeti kurma görüşmelerine başladılar. Buna göre toplumun yüzde 55’inin oy vermediği bir hükümet gelecekte Almanya’yı yönetecek.

Liberal FDP ve Moskova

yanlısı BSW, toplamda yüzde 10 oy aldıkları halde Alman seçim sisteminin özellikleri nedeni ile meclis dışı kalmış durumdalar.

Bu manzara dikkate alındığında Almanya’nın şimdiden daha derin bir siyasi istikrarsızlığın arifesinde olduğu açıkça görülmekte. Bu istikrarsızlığı arttıracak etkenler olarak Rusya ve Amerika’dan artan siyasi baskıların tesirini ve Ukrayna savaşının sonuçlarını da eklemek gerek.

Ne Kadar Türk, Ne Kadar Müslüman

Genel seçimlerde 630 milletvekilinden oluşan parlamentoya 19 Türk kökenli ve 11 Müslüman ülke kökenli, toplamda 28 Müslüman milletvekilinin girmesi ilk planda büyük bir mutluluk yarattı. Böylece Alman Parlamentosundaki Müslüman vekil sayısı yüzde 5’e yaklaştı.

Tablo belirginleşince Almanya’da Türkler ister istemez ‚Bizim oy verdiğimiz vekiller ne kadar Türk, ne kadar Müslüman?“ sorusuna muhat olmak durumunda kaldılar.

Son 2021 genel seçimlerine göre bir sandalye fazla elde eden Türkiye kökenli milletvekilleri, Alman Sosyal Demokrat Partisi SPD’nin yüzde 10 dolayında oy kaybetmesinden etkilendiler. Türkiye kökenli vekil sayısı 19’a ulaşsa da Tük milletvekili sayısı düştü.

AfD haricinde 4 siyasi partiden aday olan Türkiye orjinli vekillerin partilere göre dağılımı Hıristiyan Birlik Partileri CDU/CSU 3, Alman Sosyal Demokrat Partisi SPD 7, Yeşiller 2, Sol Parti 7 şeklinde gerçekleşti.

SPD’li Aydan Özoğuz önceki dönemde Parlamento Başkan Yardımcısı olarak görev yapmış, Filistin halkına açık desteği nedeni ile hedef olmuş bir isim. Yeniden seçildi.

Muhafazakar partiler CDU/CSU bünyesinde de ilk kez 3 Türk milletvekili görev aldı.

Partilerdeki Türkiye kökenli milletvekillerinin oranı yüzde 1 ila yüzde 3 arasında değişirken Alman Sol Parti’deki Türkiye kökenlilerin oranı yüzde 10’u aştı.

İlk planda büyük bir memnuniyete neden olan bu tablo kısa sürede yerini büyük bir kuşkuya bıraktı. Zira, Sol Parti açık bir Türkiye ve Türk karşıtı çizgiye sahip. Bu parti listelerinden seçilen vekillerin geçmiş faaliyetlerini PKK söyleminde gerçekleştirmiş olmaları dikkat çekiyor.

Alman Parlamentosunda dönem dönem 20’ye yakın Türkiye kökenli milletvekili görev yapmış olsa da parlamento sayfasında yer alan resmi tabloya göre bu vekillerden sadece bir tanesi dinini ‘İslam’ bir diğeri de ‘Alevi’ olarak beyan etmiş. Yani bir kişi hariç hiç biri bırakın Türklüğü ‘Müslümanım’ diye bile resmi beyanda bulunamamış.

Geçmiş yılların yeni parlamentoda Türkiye karşıtı isimler Cem Özdemir yeniden aday olmaması, Sevim Dağdelen de partisinin barajı aşamaması nedeni ile bulunmaması Almanya’daki Türkler arasında memnuniyet yaratıyor.

Avrupa’nın büyük beklentiler içinde olduğu Almanya seçim sonuçları yeni kutuplaşmalara gebe bir tablo ile önümüzde duruyor.

Relevante Artikel

Back to top button