Avusturya Milletvekili Gudrun Kugler: „Ailenin önemini inanç olmadan da anlayabilirsiniz: Akılla“

Avusturya Halk Partisi ÖVP'nin Avusturya Parlamentosu Ulusal Meclis Üyesi Dr. Gudrun Kugler, Yeni Vatan Gazetesi'ni (Neue Heimat Zeitung) ziyaret ederek değişik soruları yanıtladı. Kugler ÖVP'nin İnsan Hakları Sözcüsü ve merkezi Viyana’da olan "Avrupa Güvenlik ve İşbirliği" AGİT'in Parlamenter Asamblesi Başkan Yardımcısı’dır.

VİYANA. Avusturya Ulusal Parlamentosu Milletvekili Dr. Gudrun Kugler yaklaşan  seçimlerinde Kuzey Viyana, Floridsdorf ve Donaustadt bölgelerinde ÖVP’nin en birinci sıradan adayı olarak yarışıyor. Aynı zamanda tüm Viyana için eyalet listesinde 5. sırada yer alıyor ve tüm adaylar gibi tercihli oy almayı dört gözle bekliyor. Kugler, okuyucularımızın ilgisini çeken “Sizce ‘Hristiyan aile politikası’ diye bir şey var mı?” sorusunu şöyle yanıtladı: „Birçok din aileyi, çocukların iyi yetişmesi ve toplumun zarar görmemesi için teşvik edilmesi ve desteklenmesi gereken toplumun en önemli çekirdeği olarak görür. Ancak ben ailenin öneminin inanç olmadan da anlaşılabileceğine ve desteklenebileceğine inanıyorum – akılla.“

Birol Kılıç ve Stefan Beig tarafından Yeni Vatan Gazetesi adına yapılan röportajımızda Kugler, verdiği cevaplarla bize kim olduğunu, ne düşündüğünü ve bakış açısını anlattı. Gudrun Kugler,  inançlı bir Katolik Hristiyan olarak bugüne kadar özellikle Türkiye göçmenleri ve Türkiye ile dostane ve  açık ilişkileriyle dikkatimizi çekti. Okuyucularımıza sunduğumuz tek taraflı değil çok yönlü ve farklı siyasetçilerle yaptığımız  mülakatlarımızla onların farklı fikirleri ve bakışları öğrenmelerinin yararına inanıyoruz.

Birol Kılıç ve Stefan Beig

Fonds Soziales Wien

Yeni Vatan Gazetesi: Evimize Hoş geldiniz sayın Dr. Gudrun Kugler Hanım. Hemen spontane bir soru. Avusturya’da 350.000’den fazla Türkiye’de kökleri olan vatandaş yaşıyor.  Bunların 200.000’i Avusturya vatandaşlığına sahip ve içlerinde Avusturya’da yaşayan dördüncü kuşak bile var. Avusturya vatandaşılar, entegre olmuşlar, buradaki yaşama katılmaktadırlar ve Avusturya’yı demokratik hukuk devleti olmasından tutun başta eğitim ve temizliği olmak üzere birçok özellikleriyle sevmektedirler. Siz, Yukarı Avusturya’nın (OÖ) güzel başkenti Linz’den geliyorsunuz. Türkiye ya da Avusturya’da Türkler ile herhangi bir ilişkiniz oldu mu? Bir anınız var mı?

Gudrun Kugler: Avusturya’da kökleri Türkiye’de olan insanlarla her zaman arkadaş oldum ve Avusturya’da ne kadar çok şey başardıklarını bizzat gördüm, takdir ediyorum. Bunun için teşekkür etmeliyiz! Trumau’daki ilahiyat fakültesindeki ilk eğitim günümde, oradaki Hristiyan ilahiyat sekretaryasını büyük başarıyla yöneten genç bir Türk kadını olan Ebru ile tanıştım. Herkes tarafından takdir gören ve sevilen Ebru hanımla hemen arkadaş olduk. Kalbinde merhamet,  elinde ise bin bir maharet vardı.  O olmasaydı  o ilahiyat fakültesi sekretaryasında hiçbir şey düzenli gitmezdi, çünkü çok fazla organizasyon yeteneği ve çalışkanlığı vardı. Bu gerçekten hoşuma gitti. Hemen arkadaş olduk ve yıllar boyunca birlikte pek çok şey yaptık. Güzel anılarım oldu. Ayrıca kısa bir süre önce Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü AGİT ile birlikte depremzedeler, mülteciler ve siyasetçilerle görüşmek üzere Türkiye’nin güneydoğusuna seyahat ettim. İnsanların dayanışması ve tüm partilerden siyasetçilerin desteği çok etkileyiciydi. Bunun yanında İstanbul hayat dolu, büyüleyici bir şehir.

Özgeçmişinizi okuduğumuzda, Avusturya Ulusal Parlamento Üyesi olmadan önce, bir Katolik evlilik platformu kurmuş ve özellikle „yaşamın korunması“  için kampanyalar  yürütmüşsünüz.  Din ve dini kaygılar sizin için de siyasette bir rol oynuyor mu? Neden siyasete girdiniz?

Kugler: Aslında siyasete adım atmamın nedeni ve  motivasyonum dünyayı biraz daha iyi hale getirmek. Hayatımdan çalışmalarım ile insanlığa güzel  şeylerin kalmasını istiyorum. En büyük yeteneğim, zor ve karmaşık şeyleri ileriye umutla ve barış içinde taşımak. Bunun siyasette çok önemli olduğuna inanıyorum. Elbette inancım tüm hayatımı şekillendiriyor. Benim için inanç sadece pazar günleri için bir şey değil! Aynı zamanda çoğulcu , çeşitli din ve mezheplerden oluşan bir toplumda yaşıyoruz ve Avusturya Anayasası’na gönülden bağlıyız. Bu bir çelişki değil. Hristiyan inancı, Tanrı tarafından yaratılmış bir aklımız olduğunu ve bu aklın Tanrı’nın iradesine göre kararlarımızın da kaynağı olduğunu söyler. Siyasi çalışmalarımda inanç ve akıl arasında bir çelişki görmüyorum. Elbette bunun aksine, „dini siyasi amaçlar“  için kötüye kullanan „siyasallaşmış bir inanç ve din“  söz konusudur ve buna karşıyım.

Yaşları 10 ila 18 arasında değişen dört çocuk annesisiniz, parlamento üyesisiniz ve AGİT de dahil olmak üzere uluslararası görevleriniz var. Tüm bunlarla nasıl başa çıkıyorsunuz? Okurlarımız arasında çok sayıda çalışan anne var.  Bunun kolay olmadığını biliyoruz, bazen başkalarının ipuçlarına ihtiyaç olabiliyor.

Kugler:  Hem güzel hem de zor bir soru. Hızlı, verimli ve disiplinli çalışıyorum ve boş zamanlarımı önemli ölçüde kısıtlıyorum. Eşim beni çok destekliyor ve çocuklarımız bağımsız, maharetli ve yardımsever. Onlara her zaman eşimle birlikte çok fazla sevgi ve güven verdik, onlarla hep ve çok konuştuk, her zaman her şeyi açıkladık ve her şeyi kendi başlarına yapmalarını öğrettik. Ailem benim için ev, sığınak, macera, üzerinde durduğum sağlam zemin, ama aynı zamanda bir öğrenme yeri, bir tırmalama direği, bir terapi yeri ve bir kişilik eğitim merkezi adeta.  Ailem  adeta kendi tarzlarında çok farklı ve harika olan insanlarla bir arkadaş çevresi, bir kutlama ve neşe kaynağı. İzin verirseniz bunu kısaca özetleyebilirim. Aile toplumun çekirdeğidir. Bu nedenle politikalarımızın ve  Avusturya Halk Partisi ÖVP’nin  seçim programının merkezinde  aile yer almaktadır. Aile ikramiyesi, aile yardımlarının otomatik olarak enflasyona göre ayarlanması ve çok daha fazlası gibi aileler için çok şeyi son beş yılda  başardık.

Bu yeni olduğu için okuyucularımız için ilginç bir soru olabilir.  Size göre “Hristiyan aile politikası” diye bir şey var mı?

Kugler: Birçok farklı din aileyi, çocukların iyi yetişmesi ve toplumun zarar görmemesi için teşvik edilmesi ve desteklenmesi gereken toplumun en önemli çekirdeği olarak görür. Her dine saygı duyuyorum. Ancak ben ailenin öneminin inanç olmadan da anlaşılabileceğine ve desteklenebileceğine inanıyorum – akılla. Ancak evlilik, aile ve çocuklar genellikle dine saygı duyanlar tarafından sanki biraz daha fazla destekleniyor gibime geliyor. Hepsine saygı duyuyorum.

“Akılla“ hareket etmek  aslında herkes için iyi ve geçerli yol olsa gerek ve hepimizi birleştirir. Sosyo-politik eğilimleri de son zamanlarda eleştirdiğinizi okuduk. Toplumsal cinsiyet ideolojisinin – LGBTQIA+ anahtar kelimesi – etkisini artırmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bazıları bunun için lobi yapıyor ve bu da sert eleştirilere neden oluyor.

Kugler: Toplumsal cinsiyet eşitliği toplumumuzun temel bir değeridir. Toplumsal cinsiyet ideolojisi, cinsiyet kavramını sorgulamakta ve böylece – her ideoloji gibi – barış içinde bir arada yaşamayı bozmaktadır çünkü gerçekliği kendi dar ideolojik kurallarına sıkıştırmak istemektedir. Erkek ve kadın sosyal olarak inşa edilmiş bir gerçeklik değildir ve bu nedenle özgürce seçilemez. Aralarından seçim yapılabilecek herhangi bir sayıda cinsiyet de yoktur. Bunun propagandasını yapan herkes, özellikle çocukları ve gençleri mağdur etmekten en başta suçludur. Diğer ülkelerde gençlere ergenlik engelleyicileri veriliyor, hatta cinsiyetlerini değiştirmeleri için ameliyat ediliyorlar. Avusturya’da biz bu konuda kanunlarla çok kısıtlayıcıyız.

Avusturya Parlamentosu’ndaki tüm dinlerden insanları bir araya getiren, her yıl bir kere yapılan “ dua kahvaltısını“ başlatanlardan biriydiniz. İlginç. Bugün parlamentoda böyle bir şeye ihtiyacımız var mı? Motivasyonunuz neydi?

Kugler: Avusturya Parlamentosu’ndaki dua kahvaltısı, politikacıların kendilerini birleştiren şeylere odaklanmalarını ve Tanrı’dan ülkemizin birlik, beraberlik, barış ve kardeşlik içinde yaşamak için herkesin kendi dininde hayır dualarıyla bu isteğe iştirak etmelerini sağlayan mezhepler ve dinler ve partiler üstü bir girişimdir. Tüm partilerin üyeleri ve Avusturya’daki tüm din ve mezheplerden konuklar katılıyor. Bunu parlamenter işbirliğimiz için bir zenginlik olarak görüyorum. Parlamento Dua Kahvaltısı geleneği 60 yıldan uzun bir süre önce ABD’de ortaya çıkmış ve hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler olmak üzere tüm başkanlar için bir demirbaş haline gelmiştir. Bu gelenek artık Avrupa’da da yaygınlaşmıştır. Berlin, Londra, Brüksel, Kiev, Kudüs ve diğer birçok başkentte düzenli toplantılar yapılmaktadır.

Bu yanıttan sonra şimdi sorabiliriz: Sekülerlik ve laiklik  sizin için ne anlama geliyor?
Kugler: İki şeyi birbirinden ayırmak zorundasınız: Bir yandan, farklı dinden ve mezhepten oluşan çoğulcu bir toplum için kesinlikle gerekli olan, kilise ve devletin ya da siyaset ve dinin anlamlı bir şekilde birbirinden  ayrılmasıdır. Öte yandan, Batı’da şu anda dinin her türlü varlığını ve inançlı insanların etkisini kamusal alandan kovmak isteyen tamamen zıt bir sekülerizm ideolojisi büyümektedir. Kural olarak, dindar insanlar bir ülkeyi şekillendirmeye yardımcı olduğunda bir toplum daha iyi işler diye düşünüyorum. Bunun yanında  Avrupa’da Hristiyanlığın giderek zayıflamasının utanç verici olduğunu düşünüyorum, çünkü kıtamız Hristiyan inancının büyük mirasından besleniyor.

Röportajınızda sık sık Avrupa’da Hristiyanlara yönelik ayrımcılıktan bahsediyorsunuz. Bu bir abartı değil mi?
Kugler: Pek çok Hristiyan, temel hakları olan ifade özgürlüğünün yaygın bir “inkar kültürü” ve ideolojik vesayet tarafından kısıtlandığını düşünüyor. Bazı insanlar etik konularda vicdan özgürlüklerinin kısıtlandığını düşünmektedir.  Bir örnek verecek olursak. Örneğin istemedikleri halde bazı doktorlardan kürtaj ya da yasal yolla onanmış doktor kontrollü intihara katılmaları istendiğinde bu doktorların katılmak istemedikleri halde zorlanmalarından dolayı vicdan özgürlüklerinin kısıtlandığını düşünmektedir.  Benim temel inancım, özgürlük olmadan inancınızı yaşayamayacağınızdır. Özgürlük önemlidir. Hoşgörü ve din özgürlüğünün benim için bu kadar önemli olmasının bir başka nedeni de budur.

Siz Avusturya-Sırbistan Parlamento Dostluk Grubu Başkanı’sınız. Avusturya’da aynı Türkler gibi 1960 yıllarından bu yana işçi olarak gelmiş ve kalmış iyi Avusturyalı olmuş Sırp asıllı dostlarımız var. Sırp etnik grubu ile aranızdaki bu bağ nereden geliyor?

Kugler: Avusturya Parlamentosu’nda ikili dostluk grupları diye adlandırılan her ülkenin grupları vardır. Ben de Sırbistan’dan sorumluyum. Balkanlar Avusturya için her zaman önemli olmuştur. Bugün kendimizi Avrupa Birliği’nde bu ülkelerin savunucusu olarak görüyoruz. Viyana aynı zamanda Balkanlar’daki çatışmalarda arabuluculuk yapabilir ve bir diyalog yeri olabilir. Avusturya’da pek çok kişinin aynı Türkler gibi Sırp kökenleri var. Entegrasyon ve iyi bir birlikte yaşam için bu insanları tanımak ve kültürlerine saygı duymak önemlidir.

Sizin için başarılı entegrasyon nedir? En büyük zorluklar nelerdir?

Kugler: Entegrasyon yaşadığınız ülkenin dilini iletişim, eğitim ve yaşamın içinde olmak için  öğrenmek, bir iş sahibi olmak ve bu toplumun bir parçası olmak anlamına geliyor. Kendi kültürünüzden, köken ülkenize olan sevginizden ve dininizden vazgeçmek zorunda değilsiniz, ancak yeni ülkenin kurallarını kabul etmeli ve onları değiştirmeye çalışmak yerine yeni ülkenin yasalarına ve değerlerine uyum sağlamalısınız. Ev sahibi ülkeye bu şekilde saygı duyarsınız. Ucuz ve şovenist milliyetçilik -hangi taraftan olursa olsun- karşılıklı saygıyı zedeler ve toplumu yok eder.

2022 yılında 112. 272 kişi Avusturya’ya iltica başvurusunda bulunmuştur. Bu sayı, Macar ayaklanmasının yaşandığı 1956 yılından bu yana görülen en yüksek sayıdır. Birçok kişi Avusturya’da şimdi daha kısıtlayıcı bir iltica politikası talep ediyor. Bu, insanlık ve Hristiyan hayırseverliği ile nasıl bağdaşır?

Kugler: Sahada yardım bir dayanışma biçimidir! Kendi sınırlarınızı yasadışı ve düzensiz göçten korumak, kendi ülkenizle dayanışmanın bir biçimidir. Gerçek sığınma ve iltica hakkı olanlara saygımız var. Sığınma en başta  bir komşunun   hakkıdır. Bu nedenle “ilk güvenli ülke” ilkesine bağlıyız. Sığınma bir ülke seçme hakkı değildir:  Ekonomik ve İşgücü göçü için sığınma hakkını kötüye kullananlar, uzun vadede bu hakkı yok etme riskiyle karşı karşıya kalırlar. Yasadışı göç yolları da büyük tehlikeler barındırmaktadır: Şiddet, insan kaçakçılığı, tecavüz, açık denizlerde tekne kazaları ve ölümler.  Bunları istemiyoruz.  Özünde kısıtlayıcı bir iltica politikası, aksi takdirde bu yolculuğu yapacak olanları da korur.

ÖVP iltica ve sığınma meselesinde sadece Avrupa Birliği çözümlerine mi odaklanıyor? Danimarka ve Macaristan ulusal düzeyde iltica başvurularını büyük ölçüde azaltmayı başardılar, ancak bunu yaptıkları için ağır eleştirilere maruz kaldılar.Alman hükümeti ise Avusturya sınırında daha sıkı kurallar uygulanmasından yana. ÖVP’li İçişleri Bakanı Karner’in, Avusturya’daki iltica sisteminin kötüye kullanılmasını durdurmak için mücadele ettiği, ancak bunu yaparken herhangi bir yasal hata yapmadığı ve yapmak istemediği söyleniyor.

Kugler: Avusturya’nın ve iktidarda olan Avusturya Halk Partisi’nin tutumu tüm Avrupa’da yeniden düşünmeye yol açmıştır.  Pek çok şeyi AB’de ancak birlikte çözebiliriz. Sayın İçişleri Bakanı Gerhard Karner aynı zamanda ulusal yasalar ve uluslararası yükümlülükler çerçevesinde mümkün olan her şeyi yapıyor. Avusturya’da  yasadışı iltica ve sığınmacı  başvurularının sayısı şimdiden önemli ölçüde düşmüş durumdadır.

Avusturya Başbakanı ve ÖVP lideri Karl Nehammer, 29 Eylül’de FPÖ birinci parti olsa bile hiçbir koşulda FPÖ lideri Herbert Kickl ile koalisyon kurmak istemiyor. ÖVP ve FPÖ arasında içerik açısından herhangi bir örtüşme var mı?

Kugler: Her iki parti arasında farklı örtüşme alanları var. ÖVP, son yıllardaki deneyimlerine dayanarak FPÖ lideri Herbert Kickl ile koalisyonu reddetti. Ülkeyi sorumlu bir şekilde yöneteceğine güvenmiyorlar ve devlet kurumlarını kötüye kullanabileceğinden korkuyorlar. Sorunlara işaret etmek bir şeydir. Ancak siyaset, uygulanabilir, yasalara uygun ve insancıl çözümler önermekle gelişir – Herbert Kickl’de bunu göremiyoruz. “Sky Shield” füze savunma kalkanını reddetmesi, Avusturya’nın güvenliğini gerçekten önemsemediğini kanıtlıyor. FPÖ’nün dış afet yardımlarımız için fonları reddetmesini anlayamıyorum – örneğin 2023’te Türkiye’deki yıkıcı deprem için. Yakın zamanda Gaziantep’teki insanları ziyaret ettim ve ne kadar zor bir şekilde yeniden inşa etmeye çalıştıklarını ve uluslararası yardımın ne kadar önemli olduğunu gördüm.

Screenshot

Basında çok tartışıldığı için sormak isteriz. Sayın Babler başkanlığında SPÖ ile bir koalisyon ister misiniz?   SPÖ’nün mevcut lideri temel konularda ÖVP’ye zıt bir çizgi izliyor: Daha fazla vergi, daha fazla refah devleti, daha liberal bir iltica politikası? Bunlar insan hakları konusunda olumlu adımlar değil mi ? 

Kugler:  ÖVP ve SPÖ ile geçmişte başarılı bir şekilde yürütülmüş büyük koalisyon döneminde bu ülkede çok şey başarıldı. Sayın SPÖ lideri Andreas Babler’in solcu çizgisi bir endüstri ve iş merkezi olarak Avusturya için bir felaket olacaktır. Şirketler ekonomimizin kalbidir ve istihdamı garanti eder. Ancak tüm koalisyon spekülasyonlarına rağmen net olan bir şey var: Şimdi çalışmalıyız, sonra seçmenler sözlerini 29 Eylül tarihinde son sözü söyleyecek ve ancak o zaman olası koalisyonlar hakkında konuşacağız.

Avrupa savaşta, önemli endüstriler uzaklaşıyor, fiyatlar büyük ölçüde arttı, bebek patlaması kuşağı emekli olurken çok az sayıda genç işçi geliyor. Bir krizin içinde miyiz?

Kugler: Evet, zorluklar çok büyük. Kısa bir süre önce merkezi Viyana’da olan Avrupa Güvenlik ve işbirliği Teşkilatı AGİT bölgesinde demografik değişimden sorumlu özel temsilcisi oldum. Gerçekler şunlar. İfade etmek zorundayız. Avrupa’nın küresel pazardaki payı azalıyor. Ancak demografi, ilerleyen sanayisizleşme, yapay zekanın zorlukları, değişen dünyada bağımsızlığımız ve güvenliğimiz gibi büyük meselelerle uğraşmak yerine şu anda „transseksüel tuvaletleri“  tartışıyor ve anaokulu çocuklarına cinsiyetlerini seçmekte özgür olduklarını söylüyoruz. Zamanımızın büyük sorularına güçlü yanıtlar vermemiz gerekiyor.

Hem önemli  hem de  son sorumuz.  29 Eylül tarihinde Avusturya  Ulusal Parlamentosu seçimlerinde aday mısınız?

Kugler:  Evet. Kuzey Viyana’da, yani Floridsdorf ve Donaustadt’ta, 21. ve 22. bölgelerde birinci aday olarak yarışıyorum. Ayrıca tüm Viyana için eyalet listesinde 5. sırada yer alıyorum ve benim için son derece yakın olacağı için tercihli oyları almayı bekliyorum. Yaklaşık 1000 tercihli oy, yeniden seçilip seçilmeyeceğimi ve siyasi çalışmalarıma devam edip edemeyeceğimi belirleyecek.

Neue Heimat Zeitung-Yeni Vatan Gazetesi, Viyana, 17.09.2024, Birol Kılıç, Stefan Beig

Gudrun Kugler kimdir ?

Dr. Gudrun Kugler, ÖVP’nin Avusturya  Ulusal Parlamentosu  üyesi ve partisinin İnsan Hakları Sözcüsü’dür. AGİT Parlamenter Asamblesi Başkan Yardımcısı ve Demografik Değişim Özel Temsilcisi’dir. Avusturya Parlamentosu’nda Sırbistan ile Parlamenter Dostluk Grubu’nun başkanlığını yürütmektedir.

Kugler, Trumau Uluslararası İlahiyat Enstitüsü’nde teoloji alanında yüksek lisansını, Linz Johannes Kepler Üniversitesi’nde hukuk alanında yüksek lisansını ve uluslararası hukuk alanında doktorasını tamamlamıştır.

Avusturya Parlamentosu’na seçilmeden önce Viyana Eyalet Parlamentosu üyesi olan Kugler, burada insan hakları, Avrupa sorunları ve mülteci ve göçmenlerin entegrasyonu konularıyla ilgilenmiştir.

Daha fazla bilgi.

Relevante Artikel

Back to top button