AVUSTURYA’DA YAŞAYAN TÜRK GENÇLERİNE!

-Kazım Balaban / Viyana-

Uzun yıllar bir Avusturya gazetesinde (Der Standard) çalışan ve gözlemlere dayalı geniş bir tecrübeye sahip biri olarak Avusturya’da yaşayan Türk gençlerine dönük bir değerlendirme yapmayı gerekli görüyorum. Avusturya’da yaşayan Türk gençleri ile Suriye ve Afgan gençleri arasında şiddete dayalı bir takım sorunlar yaşanıyor. Ancak bu sorunlara değinmeden önce bir analiz yapmam gerekiyor. 1986 yılında Avusturya’ya geldim. O dönem Avusturya makamları Türklere henüz vize koymamışlardı. Türkiye’nin genelde taşradan (köyler) gelen genç ve eğitim düzeyi düşük vasıfsız Türk gençleri, Avusturya’da çalışma iznine sahip olabilmek için çok büyük zorluklar çektiler. Kalacak yerleri, paraları, Almancaları yoktu. Herhangi bir meslek sahibi değillerdi. Genelde inşaat ve temizlik firmaları gibi hem düşük ücretli hem de zor işlerde çalışabilmek için yıllarca sıkıntı çektiler. İşçi olabilmek için  iltica başvurusunda bulunanlara Avusturya devleti şimdiki gibi herhangi bir ücret ödemiyordu. Bu insanlar genelde yakınlarının daracık evlerinde kaldılar. Sıkıntılı bir süreç yaşadılar. O dönem Viyana’da orta halli insanların kaldığı evlerde banyo ve tuvalet bile yoktu. 2-3 aile ortak bir tuvaleti kullanıyor, içme sularını koridorda bulunan musluklardan alıyorlardı. Üstelik o dönem boş evlere bile yüksek hava parası ödemeleri gerekiyordu.

Almanca bilmiyorlardı. Kent yaşamına yabancı idiler. Geldikleri köylerin çoğunda henüz elektrik bile olmadığı için hem genel kültürleri çok geri, hem de teknolojik gelişmelere yabancı idiler. Bu Türk işçileri yaşama çok sıkı tutundular. İstisnalar hariç kriminal olaylara bulaşmadılar. Uzun yıllar ucuz ve uzun saatler çalışarak toparlandılar. Sonra eşlerini ve çocuklarını getirdiler. Hepsi de çocuklarını okullara göndererek onların eğitim görmesini sağladılar. Elektriksiz köylerden gelen işçiler zamanla, okula giden çocuklarından bilgisayar ve modern cep telefonlarını kullanmayı öğrendiler.

1980’li yılların sonunda bir inşaat firmasında çalışıyordum. Firmada bir hırsızlık olayı yaşanmıştı. 850 kişinin çalıştığı bu büyük firmada 300 kadar da Türk işçisi çalışıyordu. Muhasebede çalışan kadın sekreter bana dönerek; “Bu hırsızlık Türklerin işi değildir’’ dedi. Neden böyle düşündüğünü sorduğumda; ‘’Türkler Müslümanlar. Onların dininde hırsızlık yapmak büyük günah. Onun için yapmazlar’’ dedi. Sonra da ‘’Domuz eti yemez ve içki içmezler ama kavga etmekten kaçınmıyorlar. Ayrıca da erkekleri çok çapkın’’ dedi.

Evet 2000’li yıllara kadar Türkler hakkında Avusturyalıların kanaati böyle idi. Ancak bu doku zamanla bozuldu. Türkler hem ekonomik olarak toparlanıp çeşitli iş dallarında toparlandı, hem de Avusturya sistemine önemli ölçüde uyum sağlamaya başladılar. Artık Türkler tarafından işletilen marketler, berber ve kuaförler, imbis ve lokantalar, cep telefonları gibi hizmet ve gıda sektöründe başta 10. Viyana olmak üzere her yerde kendilerini göstermeye başladılar.

Türk gençlerinin Avusturya’ya ilk geldikleri dönem olan sıkıntılı süreçte arada bir şiddet olaylarına bulaştılarsa da bu çok dikkat çekici düzeyde olmadı. Türklerin bu süreçte Avusturya kamuoyunu  rahatsız eden davranışlarının başında cami çevrelerinde örgütlenerek Türkiye siyasetine fazlaca bulaşmış olmaları geliyor. AKP ve MHP politikalarına çok fazla dahil olan Türkler, her seçim döneminde seçim sonuçlarını kutlarken Viyana trafiğini bloke edecek kadar aşırıya kaçtılar. Avusturyalılar şöyle diyorlar. ‘’Avusturya’da başka ülkelerden gelen insanlar da var. Örneğin Çekya, Polonya veya Romanya’da yapılan seçim sonrasında bu ülkelerden gelenler trafiği bir birine katacak kadar rahatsızlık vermiyorlar. Türklerin özellikle 10. Viyana’da sık sık toplanıp taşkınlıklar yapması rahatsızlık verici duruma dönüşmüş durumda.” Avusturya kamuoyu bu taşkınlıkları, Türkiye’deki AKP- MHP işbirliğinin Avusturya iç politikasına yansıması olarak gördüğü için Büyükelçi Ozan Ceyhun’un bu konuya ilgisiz olduğu kanaatine sahip. Zaman zaman AB kültürüne aykırı davranışlarına rağmen Türkler, Avusturya’da genel anlamda kabul görmüş durumda. Avusturyalılar, vatandaşlık almamış Türklerin ülkelerine geri gönderilmesi gibi bir düşünceye sahip değiller.

Peki aynı düşünce Afgan, Çeçen ve Suriyeli göçmenler için de geçerli mi?

Bu konuya girmeden önce bir ön bilgi verelim. 1980’li yılların ikinci yarısı ve 1990’lı yıllarda Avusturya’da mültecilere maddi yardım yapılmadığını açıklamıştık. Ancak Sonraki yıllarda bu politika değiştirildi. Avusturya artık buraya gelen mültecileri çok önemli maddi destekte bulunuyor. Her ailenin geçimini karşılayacak kadar maddi ve ayrıca kira yardımı yapıyor. Mültecileri Almanca kurslarına gönderiyor. Onları daha sonra çeşitli meslek kurslarına gönderiyor. Avusturya’da iş sahibi olmaları için onlara çok boyutlu uyum programları sunuyor. Bu açıdan bakıldığında bu mülteciler, 1985 ve sonrasında Avusturya’ya gelen Türklerin karşılaştıkları maddi ve yasal sıkıntılarla karşılaşmadılar. Hiçbiri aç ve açıkta değil. Üstelik savaş bölgesinden geldikleri için Avusturyalı gönüllüler önemli ölçüde yardım kampanyaları yaptılar.

Ancak gelinen süreçte Avusturya kamuoyunun gösterdiği hoşgörü giderek zayıfladı ve artık bu durum tersine dönmüş durumda. Bunun en önemli nedenlerinden biri Afgan ve Suriyeli göçmenlerin dini söylemleri öne sürerek başta kadınlar olmak üzere ciddi şiddet ve terör eylemlerine girişmesi. Bu eylemler her ne kadar kitleselleşmemiş olsa da tek tek bireylerin işlediği cinayet, şiddet ve tecavüz olayları Avusturyalıları ürkütmüş durumda. Örneğin bir Afgan mülteci  birkaç ay önce üç hayat kadınını bıçaklayarak öldürdü. Peşinden başka bir Afgan 2 kadını öldürdü. İçki içmenin haram olduğu savı ile her hafta bu ülkede kadınlar öldürülüyor, başı açık olduğu için kadınlara tecavüz ediliyor. Aile içi veya başka nedenlerle endişe verici boyutta şiddet olayları yaşanıyor. Üstelik Suriyeliler buraya yeni geldikleri için henüz kendi derneklerini kurmadılar. Kendi camilerine sahip değiller. Suriyelilerin kendi camilerine sahip olduktan sonra bu ülkede cihatçı söylemlerin çok daha artacağı endişesi var. Buraya gelen Müslümanlar içinde en liberal olan Makedonların bile gençlerinin bir kısmı IŞİD ve benzeri terör örgütlerine karıştıkları bilindiğinden ileride Suriyelilerin kendi camilerine sahip olmaları sonrası endişesi var.

15 ve 16 yaşlarında olan Makedon kızları IŞİD’e katılmış ve Suriye’de ölmüşlerdi. Başka bir IŞİD’ci Makedon genci Viyana’da Yahudi sinagoguna saldırmış ve masum bir kaç kişiyi öldürmüştü. Geçen haftalarda ise gene bir IŞİD’ci Makedon genci on binlerce kişinin katıldığı büyük bir müzik festivalinde toplu katliam hazırlığı yaparken yakalanmış, festival de iptal edilmişti. Avusturya gazeteleri neredeyse her gün Müslüman göçmen ve mültecilerin olumsuz haberlerine yer veriyor. Bütün bunlar Avusturya kamuoyunu hem ürkütüyor hem de Müslüman mültecilere karşı büyük bir nefrete sebep oluyor.

Biri Türk olan 3 kız çocuğuna tecavüz eden Afgan mültecilerden biri savunmasında şöyle diyor; ‘’Ben tecavüz ettiğim kızın Müslüman olduğunu bilmiyordum. Çünkü başı açıktı ve bizde türban takmayan kadına tecavüz edilmesi normaldir’’.

Bu açıklamaya Türkler dahil Avusturyalıların nasıl nefret gösterdiğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Bu nefret içinde en çok yer alanlar ise Afgan ve Suriyeliler. Halbuki bu Afgan ve Suriyeli mülteciler Avusturya’ya gelmeden önce Türkiye gibi göreceli de olsa laik bir ülkede birkaç yıl kalmış ve oradan buraya gelmişlerdi. Hemen hepsi kaldığı süre içinde Türkçe öğrenmişlerdi. Dolayısı ile AB ülkelerine gelmeden önce yabancı kültürler hakkında bilgi sahibi olma imkânı da elde etmişlerdi.

Ancak Afgan ve Suriyeli mültecilerin çok daha önemli avantajları vardı. Göçmenlik süreci içinde gruplaşmayı iyi öğrenmişlerdi. Hem geldikleri ülkeleri, hem de birkaç sene kaldıkları Türkiye’deki yakınları ile bağları devam ediyordu. Kayseri’de başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan Suriyeli mültecilere dönük şiddet olayları Avusturya’da ki Suriyeliler arasında büyük kızgınlık yaratmış ve onları Türklere karşı saldırıya başlatmışlardı. Kendilerine 505 Ebu Şabani gurubu adını veren ve adını Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kontrolündeki Suriye’deki Tel Abyad şehrinde yaşayan aşiretten alan bu grup Viyana’nın her yerinde şiddet olaylarına başladı. Bu grup sadece Türklere değil aynı zamanda başta Çeçenler olmak üzere başka guruplara da saldırıyordu. İki ayrı saldırıda Türk gençleri çok kötü dövüldüğü için misilleme yapmak isteyen Türk gençleri şimdi burunlarından soluyorlar. Ozan Ceyhun bu 2 genci Büyükelçilikte konuk ederek onlara destek olduğunu söyledi ancak bu durum Türk gençlerinin öfkesini gidermeye yetmedi.

Emniyet ile Belediye iş birliği yaparak yabancıların toplandığı bazı Metro ve benzeri yerlerde bu yabancılardan görevlendirdiği kişiler aracılığı ile olayları engellemeye çalışıyor. Ancak hemen her gün gazeteler bu dinci çetelerin bıçaklı sopalı saldırı haberlerine yer veriyor. Ve bu olaylar sadece Türkleri değil, Avusturya kamuoyunu da son derece rahatsız ediyor. Ve bu rahatsızlıklar siyasilerin gündemlerinde de sık sık yer alıyor.

Avusturya bürokrasisi, kendi ülkesi dışındaki olayların buraya yansımasından çok rahatsız. Bu tür olayları önleme konusunda önemli bir birikime de sahip. 1993’te Yugoslavya / Bosna Hersek’deki kanlı iç savaşın Avusturya’ya yansımasını engellemişti. Böylece savaşın tarafları olan ve Avusturya’da yaşayan Hırvat, Sırp ve Boşnak ulusuna mensup işçiler sokak çatışmalarına girmediler.

Ancak Avrupa ülkelerinde mültecilere karşı nefret duyguları tavan yapmış durumda. Müslüman olanlar ise bunların başında geliyor. Rusya / Ukrayna savaşından dolayı gelen mülteciler de buna eklenince gerilim daha da artmış durumda. Avusturya’da bulunan Türkler başta olmak üzere Müslümanlar bunu bilmeli ve sokak çatışmalarından kaçınmalıdırlar. Bu nefretin Türk Müslümanlara yansımayacağı düşünülmemelidir. İngiltere’de Müslüman olmayan bir göçmenin küçük yaşta 3 kız çocuğuna tecavüz etmesi İngilizleri ayaklandırdı ve onların camilere saldırmalarına sebep oldu. Bu saldırıların Türk camilerine yansımayacağı düşünülmemeli. Sokak olaylarının kontrolden çıkma ihtimalleri her zaman mevcuttur.

Avusturya yaşayan Türklerin yasalara saygı duymaları ve aşırılıktan kaçınmaları çok önemli. Avusturya kamuoyunda kabul gören Türklerin bu kabulün sınırlarına özellikle dikkat etmeleri, başta sokak çatışmaları dahil her türlü şiddet eylemlerinden ve yasaklanmış işaretleri yapmaktan uzak durmaları gerek. Özellikle cami çevresi gençlerin Cihad söylemleri ile aralarına kalın bir sınır çekmeleri gerek.

Bu konuda Türk dernekleri, cami çevreleri, Büyükelçilik ve ailelerin kendi çocuklarını bu tehlikenin dışında tutmaları için daha fazla çaba göstermeleri gerekiyor.

Exit mobile version