Lemkin Enstitüsü: Suriye’de Alevilere yönelik soykırım için kırmızı alarm

Lemkin Enstitüsü niye önemli? Soykırım terimi, Raphael Lemkin adındaki bir Polonyalı-Yahudi avukat tarafından 1944’te oluşturuldu. Terim, belirli bir grubun ulusal, etnik, ırksal veya dini kimlikleri nedeniyle tamamen veya kısmen yok edilmesini tanımlar. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Aralık 1948’de soykırımın uluslararası hukuk kapsamında suç kabul edildiği Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni onayladı. Sözleşmede, bireysel veya bir arada soykırım sayılabilecek beş eylem olarak tanımlanıyor ve BM ve Lahey mahkemeleri bu tanıma göre karar veriyor. 

VİYANA: Avusturya Türk Kültür Cemiyeti (TKG Düşünce Kuruluşu) BM, AB, ABD, Rusya ve Suriye’ye komşu ülkelere çarpıcı bir çağrıda bulundu.

TKG basın açıklamasında “Lemkin Enstitüsü: Suriye’de soykırım için kırmızı alarm: Alevilere yönelik etnik temizlik ve şiddet” başlığını kullandı ve ekledi: ‘TKG Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmayı değerlendiriyor’.

TKG’nin basın bildirisinin en önemli bölümü şu şekilde:

Lemkin Soykırımı Önleme Enstitüsü (Lemkin Enstitüsü) Amerika Birleşik Devletleri merkezli çok uluslu bir STK’dır. Misyonunu “küresel tabanı soykırımı önleme araçlarıyla buluşturmak” olarak tanımlıyor ve şimdi uyarıyor:

“Suriye’de Soykırım-Etnik Temizlik ve Alevilere Yönelik Şiddet için Kırmızı Bayrak Uyarısı” Lemkin Enstitüsü’nün açıklaması şöyle: ”Enstitü, Suriye’nin kıyı bölgesinde Alevi mezhebine mensup Suriyelilere yönelik kritik soykırım riski nedeniyle Suriye için acil bir kırmızı bayrak uyarısı yayınlamaktadır. O tarihten bu yana, aralarında kadın, çocuk, yaşlı ve bebeklerin de bulunduğu onlarca silahsız sivilin, Suriye Geçici Hükümeti’nin yeni kurulan Genel Güvenlik Makamı’na bağlı savaşçılar ve resmi olarak lağvedilen militan grup Hay’at Tahrir al-Sham (HTS) ve Suriye Ulusal Ordusu (SNA) ile bağlantılı silahlı gruplar tarafından infaz edildiğine dair çok sayıda video ve rapor ortaya çıkmıştır. Bu videolarda erkekler infaz edilmeden önce alenen işkence görüyor, aşağılanıyor ve havlamaya zorlanıyor. Üçüncü grup görüntü ve videolarda ise Banyas, El Muhtariye, El Tüveym, El Haffah, El Datur (Lazkiye) ve Cableh gibi Alevi nüfusun yoğun olduğu mahalle ve kasabaların sokaklarında yatan cesetler görülüyor. Lazkiye’deki bir görgü tanığı “sokaklarda cesetler” olduğunu ve silahlı grupların tek bir mahallede 150 kişiyi öldürdüğünü anlattı. Buna ek olarak, HTŞ’ye bağlı sosyal medya kanalları (örneğin Telegram) Alevi toplumu üyelerinin kafalarını satışa sunarak ölülerle alay etti (Telegram’ın hizmet şartlarının ihlali nedeniyle görüntülere artık ulaşılamıyor). Bir başka videoda ise Suriye güçleri, çoğu erkek en az 20 kişinin öldürülmesini kutluyor. Cesetlerin çoğu sokaktaki bir odada yüzüstü dizilmiş durumda.” Burayı okuyun

Türk Kültür Topluluğu (TKG Thin Tank) adına AB, BM, ABD, Suriye’nin komşu ülkeleri ve Rusya’yı, sosyal medyada canlı yayınlanan ve 21. yüzyılda insanlığın yüz karası olan bu soykırımın suç ortağı olmaya çağırıyoruz.

“Sorumluluğu üstlenmek” – HTŞ şarlatanlığı

HTŞ, Tartus Valisi Enes Ayrut’u soruşturma için görevlendirmiştir. Kendisi HTŞ fetva örgütünün bir üyesidir. HTŞ’nin fetva örgütü, Enes Ayrut aracılığıyla Alevileri “katledilmesi gereken mürtedler” olarak tanımlamaktadır. HTŞ, Alevi soykırımının soruşturulmasını “Alevilerin katli vaciptir” diyen kişiye emanet etmiştir. HTŞ sorumluluğu üstlendi. HTŞ’nin katliamları soruşturmayacağı, failleri tespit edip cezalandırmayacağı, aksine soykırımı örtbas edeceği hemen anlaşıldı.

Avusturya Türk Kültür Toplumu TKG, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na gitmeyi düşünüyor”.

Lemkin Enstitüsü niye önemli?

Soykırım terimi, Raphael Lemkin adındaki bir Polonyalı-Yahudi avukat tarafından 1944’te oluşturuldu. Terim, belirli bir grubun ulusal, etnik, ırksal veya dini kimlikleri nedeniyle tamamen veya kısmen yok edilmesini tanımlar. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Aralık 1948’de soykırımın uluslararası hukuk kapsamında suç kabul edildiği Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni onayladı. Sözleşmede, bireysel veya bir arada soykırım sayılabilecek beş eylem olarak tanımlanıyor ve BM ve Lahey mahkemeleri bu tanıma göre karar veriyor.

  • Dini, mezhebi veya millete ait bir Gruba mensup olanların öldürülmesi;
  • Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel ya da zihinsel zarar verilmesi;
  • Grubun bütünüyle ya da kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
  • Grup içinde doğumları engellemek amacıyla önlemler almak;
  • Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek.

Konvansiyon, aynı zamanda soykırım yapma girişiminin yanı sıra, suçların teşviği ve suç ortaklığının da konvansiyon kapsamında cezalandırılabilir olduğunu açıkça belirtti. 1945’ten beri diğer pek çok soykırımmeydana gelmiştir.

Lemkin, kitabında II. Dünya Savaşı sırasında Avrupalı Yahudilerin yok edilmesi de dâhil olmak üzere, Nazilerin sistematik cinayet politikalarını anlatmıştır. Irk ya da kabile anlamında Yunanca geno kelimesini, öldürmek anlamındaki Latince cide kelimesiyle birleştirerek “genocide” (soykırım) sözcüğünü oluşturmuştur.

Lemkin Enstitüsü’nün kendi resmi sayfasında İngilizce yaptığı açıklamanın Türkçe tercümesi birebir söyle 

 

Lemkin Enstitüsü: „Suriye için Kırmızı Bayrak Alarmı: Alevilere Yönelik Soykırımcı
Mezhepçi Şiddet“

13 Mart 2025

1/1 11 Mart 2025 tarihinde yayınlandı

Lemkin Soykırımı Önleme Enstitüsü, özellikle Suriye’nin Kıyı bölgesinde Alevi mezhebine mensup Suriyelilere yönelik kritik soykırım riski nedeniyle Suriye için acil bir Kırmızı Bayrak Alarmı yayınlıyor.

Şu anda, aralarında kadın, çocuk, yaşlı ve bebeklerin de bulunduğu onlarca silahsız sivilin, Suriye Geçiş Hükümeti’nin yeni kurulan Genel Güvenliği’ni temsil eden savaşçıların yanı sıra resmi olarak dağıtılmış militan grup Hay’at Tahrir al-Sham (HTS) ve Suriye Ulusal Ordusu’na (SNA) bağlı silahlı gruplar tarafından infaz edildiğine dair çok sayıda video ve rapor ortaya çıkmıştır. Belki de en dehşet verici olanı, savaşçıların cesetleri Baniyas kenti yakınlarındaki bir toplu mezara attıkları görüntüsüdür.

Belgelenen cinayetlere ek olarak bir grup rahatsız edici video daha ortaya çıktı. Bu videolarda erkekler toplum içinde işkence görüyor, aşağılanıyor ve infaz edilmeden önce havlamaya zorlanıyor. Üçüncü bir grup görüntü ve video ise Baniyas, Al-Mukhtariya, Al-Tuwaym, Al-Haffah, Al-Datour (Lazkiye) ve Jableh gibi Alevi nüfusun yoğun olduğu mahalle ve kasabaların sokaklarına saçılmış cesetleri gösteriyor. Lazkiye’deki bir tanık “sokaklardaki ceset” manzaralarını ve silahlı grupların sadece bir mahallede 150 kişiyi nasıl öldürdüğünü anlattı. Bunun da ötesinde, HTŞ’ye bağlı sosyal medya kanalları (örneğin Telegram), Alevi toplumu üyelerinin kafalarını satışa çıkararak ölülerle alay ediyor (Telegram’ın Hizmet Şartları’nı ihlal ettiği için görüntülere artık ulaşılamıyor). Bir başka videoda ise Suriye güçleri, çoğunluğu erkek ve çeşitli soyunma durumlarında olduğu anlaşılan en az 20 kişinin öldürülmesini kutluyor; cesetlerin çoğu bir sokağın dışındaki bir odada yüzüstü dizilmiş durumda.

Görüntülerin çoğunda militanların Alevilere karşı “ya khanazir ya nusayri” (“Ah Alevi domuzu” anlamına geliyor – nusayri “Alevi” için aşağılayıcı bir terim) gibi aşağılayıcı mezhepsel bir dil kullanması, saldırganların bu etnik-dinsel grubun üyelerini hedef aldığını gösteriyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi de yaşanan şiddetin mezhepsel niteliğini teyit etmektedir.

Sivillere yönelik ayrım gözetmeyen infaz ve işkencelerin yanı sıra, mala zarar verme (evlerin, arabaların yakılması vb.) ve yağmalama olayları da rapor edilmektedir. Sahil bölgeleri Askeri Operasyonlar İdaresi tarafından karadan ve havadan yoğun bir şekilde bombalanarak siviller arasında korku ve paniğe yol açmıştır. HTŞ’ye bağlı Çeçen güçler de sosyal medyada “Daha Fazla Temizlik Yapıyoruz” şeklinde bir açıklama yayınladı.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) şu ana kadar 6 Mart’tan bu yana öldürülen 1093 sivilin ismini tespit etti. Ölenler arasında aynı ailenin birden fazla üyesi de bulunuyor. Hem SOHR hem de yerel tanıklar, 8 Mart itibariyle mevcut bilgilere dayanarak bu sayının binlere ulaşmış olabileceğini tahmin ediyor. SOHR, “her saat yeni bir katliam keşfettiğini” belirtmektedir.

Uzak bölgelere erişimin olmaması nedeniyle, bu ölü sayılarının düşük olduğuna inanıyoruz. Binlerce insan ülke içinde yerinden edilmiş olup, birçoğunun Jableh yakınlarındaki Rus Hmeimim hava üssüne sığındığı iddia edilmektedir. SOHR’a göre, Suriye hükümetinin “güvenlik operasyonunu” sona erdirdiğini açıklamasına rağmen, yerel yetkililer bu bölgelerdeki sivilleri gıda, elektrik ve su gibi ihtiyaçlardan mahrum bırakıyor.

Mevcut tırmanış 6 Mart Perşembe günü başladı. O tarihte, Esad’ın eski rejiminin kalıntıları (“fulul nizam”) olarak adlandırılan yerel silahlı isyancılar ile Genel Güvenlik mensupları arasında ölümcül çatışmalar yaşanmasının ardından yeni hükümet bölgede şiddetli bir baskı başlattı ve bu da Sahil bölgesindeki Alevi sakinlerinin misilleme olarak katledilmesine neden oldu.

Bununla birlikte, Esad hükümetinin düşmesinden sonraki aylarda, yeni geçiş hükümetinin ülke genelinde, eski rejimin “suçlularının” peşine düşme bahanesiyle Alevi mezhebinden insanları orantısız bir şekilde hedef alan çok sayıda “güvenlik kampanyası” başlattığını belirtmek önemlidir. Erkeklere, kadınlara, yaşlılara ve çocuklara yönelik çok sayıda keyfi tutuklama, kaçırma, işkence ve cinayet vakası SOHR tarafından belgelendi ve sahadaki topluluk üyeleri tarafından daha fazla vaka rapor edildi. Yeni kurulan hükümet ve kamuoyunun büyük bir kısmı, Alevi toplumuna yönelik açık ve sistematik bir ihlal örüntüsü olmasına rağmen, vakaları “münferit olaylar” olarak görmezden gelerek inkârcılık yapmayı tercih etti.

Suriye’deki ayaklanmanın ve ardından gelen iç savaşın patlak vermesinden bu yana, Suriye’deki eski rejimin mezhepten bağımsız olarak (çoğunluktaki Sünni mezhebinden olanlar da dahil olmak üzere) çeşitli güç yapıları ve ağları tarafından desteklenmesine rağmen, Aleviler genellikle eski iktidar rejimi ve partisinin destekçileri olarak günah keçisi ilan edildi. Bu yanlış ilişkilendirme nedeniyle Aleviler savaş boyunca silahlı muhalefet üyelerinin yanı sıra Nusra Cephesi, Ahrar El Şam ve IŞİD gibi silahlı aşırılık yanlısı gruplar tarafından orantısız bir şekilde hedef alındı.

Örneğin, Esad hükümetinin 2011’in sonları ve 2012’nin başlarında Humus şehrinde Sünnilerin çoğunlukta olduğu mahalleleri kanlı bir şekilde kuşatmasının ardından, silahlı gruplar genellikle Alevi sivillere ve kamu çalışanlarına saldırarak karşılık verdi. Ağustos 2013’te Kuzey Lazkiye kırsalında da Aleviler hedef alınmış, El Nusra Cephesi (HTŞ’nin öncül örgütü) 190’dan fazla Alevi sivili katletmiş, yüzlercesini zorla kaybetmiş ve 11 köyün boşaltılmasına neden olmuştur. Diğer katliamlar arasında Nisan 2015’te İdlib vilayetindeki Eştabrak köyüne düzenlenen ve 200’den fazla sivilin ölümüne neden olan saldırı ile Aralık 2013’teki Adra katliamı da yer almaktadır.

Suriye’nin geçici cumhurbaşkanı Ahmad al-Sharaa’nın (eski adıyla Abu Mohammad Al-Jolani) El Nusra Cephesi’nin eski lideri olduğu göz önüne alındığında, Suriye’de HTŞ’den militanlar ve Genel Güvenlik mensupları tarafından Alevilere yönelik mevcut şiddet sarmalı, insanların yalnızca etnik-dinsel kimliklerine dayalı olarak kasıtlı bir şekilde hedef alınması ve zulüm görmesi geçmişini yansıtmaktadır.

Yerel kaynaklara göre, Suriye’nin çeşitli şehirlerinde, çoğu yeni hükümet tarafından atanan aşırılık yanlısı imamların Alevilere karşı nefreti körüklediği, “intikam” çağrısında bulunduğu ve vahşeti meşrulaştırdığı camiler aracılığıyla bir seferberlik yaşanıyor. Bir grubu şeytanlaştırmak için dini kurumların kullanılması, soykırım failleri tarafından kullanılan yaygın bir taktiktir.

Devam eden şiddet, Suriye’de geçiş dönemi adaleti mekanizmalarının yokluğunu gözler önüne sermektedir. Bir hükümet değişikliği asla sözde “intikam saldırıları” veya aşırılıkçı şiddet için bir kılıf ve gerekçe olarak kullanılmamalıdır. Zulümleri önlemek için harekete geçilmemesi, nefret söyleminin körüklenmesi ve militanlar ile Genel Güvenlik mensupları üzerindeki kontrol eksikliği, sadece zayıf devlet güvenliğini değil, aynı zamanda mevcut hükümetin Alevi Suriyelilerin katledilmesindeki suç ortaklığını da göstermektedir.

Lemkin Enstitüsü, yeni hükümet güçleri ve diğer militan gruplar tarafından başlatılan katliamları kesin bir dille kınamaktadır. Ne “güvenlik” argümanı ne de “rejim kalıntılarının” hedef alınması, bütün bir toplumun toplu katliamına gerekçe olarak kullanılamaz. Yeni Suriye hükümeti, Alevilere karşı nefreti körüklemekten ve devam eden katliamların sona erdirilmesi için sivillerin yaptığı çağrıları kasıtlı olarak görmezden gelmekten suçludur. Suriye’nin eski devlet başkanı Beşar Esad’ın ve destekçilerinin bir kısmının Alevi olması, önceki diktatörlüğün işlediği suçlardan dolayı Alevi toplumunun kolektif bir suçluluk duyduğu anlamına gelmez. Esad’ın etnik-dinsel kimliği tüm grubun soykırımına yeşil ışık yakmaz.

Lemkin Enstitüsü tüm uluslararası güçleri, Suriye’deki Alevi toplumu ile diğer etnik ve dini azınlıkların militan grupların ve Genel Güvenlik üyelerinin soykırım niyetlerine karşı güvenliğini ve korunmasını sağlamak üzere derhal tedbir almaya çağırmaktadır. Gerekirse, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi etnik, ulusal ve dini azınlıkların korunması için BM Şartı Bölüm VII barış gücü müdahalesine yetki vermelidir. Bu Suriye halkının, Levant bölgesinin, Suriye’nin mevcut hükümetinin ve uluslararası toplumun menfaatinedir.

Ayrıca uluslararası kurumları, ağır suçların faillerinin toplu katliamlardan sorumlu tutulmasını sağlamak üzere sahada tarafsız bir gerçekleri tespit soruşturmasını hızla koordine etmeye ve yürütmeye çağırıyoruz.

Lemkin Enstitüsü ayrıca Suriye hükümetine sivillere yönelik katliamı derhal durdurması ve faillerden hesap sorması çağrısında bulunmaktadır. Yeni hükümeti, Alevi toplumuna bu travmatik deneyimin üstesinden gelebilmeleri için fiziksel güvenlik ve ruh sağlığı desteği sağlamak üzere gerekli tüm adımları atmaya çağırıyoruz. Suriye’nin yeni hükümetinin, aşırılıkçı geçmişine son verme konusunda kesin bir karar alması ve Suriye’nin tüm sakinlerinin güvenliği ve emniyeti için temel aşırılıkçı ideolojinin devlet işlerinde merkezi hale gelmesine izin vermemesi zorunludur.

Suriye halkını dayanışma içinde birlik olmaya, yurttaşlarına destek vermeye ve adalet talep etmeye çağırıyoruz. Ülke, diğer kimlikler pahasına ve onlara baskı uygulayarak egemen bir kimliğin üstünlüğünü teşvik eden zehirli mezhepçi merceklerle yönetilmeye devam ederse, Suriye’nin tüm Suriyeliler için demokratik bir devlet olması mümkün değildir.

Son olarak Lemkin Enstitüsü, küresel dini kurumları mezhepsel katliamları kınamaya ve şiddet içeren aşırıcılığı reddetmeye çağırmaktadır. Tüm semavi dinler için yılın bu kutsal döneminde, dayanışma açıklamaları barış ve uzlaşı için özellikle önemlidir. Dini otoritelerin tarihsel olarak kendi toplumları içerisinde kamusal söylemi değiştirmede etkili oldukları göz önünde bulundurulduğunda, insanlığa karşı işlenen bu tür suçların kınanması daha da önem kazanmaktadır.

Lemkin Enstitüsü Suriye’deki durumu yakından izlemeye ve bu doğrultuda güncellemeler yayınlamaya devam edecektir.

Kaynaklar:

-TKG-Lemkin Institute: Alarmstufe Rot für Syrien-Völkermord Ethnische Säuberungen und Gewalt gegen Alawiten

-Lemkin Institute
Red Flag Alert for Syria: Genocidal Sectarian Violence against Alawites

Relevante Artikel

Back to top button