Marmara Vakfı’ndan önemli Türk-Özbek çalıştayı
Marmara Grubu Vakfı Heyeti, Özbekistan Strateji Gelişme Merkezi ile ortak bir çalıştay düzenledi. Çalıştayda Türk - Özbek ilişkileri ele alındı.
Taşkent. Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te temaslarını sürdüren Dr. Akkan Suver başkanlığında toplanan ve Ertuğrul Kumcuoğlu, Sezgin Bilgiç, Elif Arıkan, Av. Turan Hançerli, Öncücan Sönmez ve Av. Hayrettin Çil’den oluşan Marmara Grubu Vakfı Heyeti, Özbekistan Strateji Gelişme Merkezi ile ortak bir çalıştay düzenledi. Eldor Tulyakov’un Başkanlığını yaptığı Strateji Geliştirme Merkezi ile gerçekleştirilen çalıştayda, Türkiye Büyükelçisi Olgan Bekar ile Bursa Milletvekili Osman Mesten ve Tokat Milletvekili Kadim Durmaz da hazır bulundu. Çalıştayda Türk – Özbek ilişkileri ele alındı.
Çalıştay sonrası Türkiye Büyükelçisi Olgan Bekar 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle büyük bir resepsiyon verdi. Resepsiyona Özbekistan Başbakanı Abdulla Aripov da katıldı.
Suver: “Orta Asya ülkelerinin tek yürek, tek vücut olması arzusunu taşıyorum”
Orta Doğu’da yaşanan savaş ve kargaşadan bu durumun Türkiye’de yarattığı etkiye ve Türkiye’nin jeopolitik konumuna ve bu noktada Türkiye’nin Orta Asya ve Türki devletlerle ilişkilerinin önemine kadar pek çok konuya değinen Dr. Akkan Suver, çalıştayda yaptığı konuşmada şu sözlere yer verdi:
“Institute for Strategy and Regional Studies Under the President of Republic of Uzbekistan’ın tertiplemiş olduğu ‘New Central Asia: Challenges and Opportunities in the Era of Global Transformation’ konulu toplantıya katılmaktan büyük onur duyduğumu bilmenizi isterim.
Orta Asya konusuna gelmeden önce yüksek heyetiniz ile ülkemin bulunduğu coğrafyayı saran ateş çemberinden söz etmek istiyorum.
Filistin-İsrail Savaşı, ateşler içinde Lübnan, istikrarsız İran, parçalanmış Suriye, bölünmüş Irak, bitmek bilmeyen Ukrayna-Rusya Savaşı…
Dolayısıyla insanlığın büyük bir imtihandan geçtiği günlerdeyiz.
Bu imtihandan geçtiğimiz günlerde Orta Asya’da mevcut bulunan istikrarın sürmesi en büyük dileğimizdir.
Orta Asya ülkelerinin tek yürek, tek vücut olması arzusuyla sözlerime başlamak istiyorum.
Özellikle de Orta Asya ülkelerinin Türk Devletleri Teşkilatı’nın Semerkand Zirvesi’nde aldığı ticaret ve ulaşımın geliştirilmesi için imzalanan belgelerin önemine değinmek istiyorum.
Semerkant’ta alınan bu kararların ışığında Ekonomik entegrasyonun, ticari iş birliğinin genişletilmesi, bölgede rekabet gücünün artırılması ve Orta Asya ülkelerinin kendi aralarında ve dünyanın geri kalanıyla güvenilir bir ortamda gelişmesi hedeflerini önemsiyorum.
Bizleri Orta Asya coğrafyasında yaklaştırabilecek, bir araya getirebilecek önemli yollardan birisi, belki de en önemlisi “Kuşak ve Yol” girişimidir.
Farklı toplulukların ve kültürlerin bir arada yaşadığı Orta Asya bölgesinde, ortak projeler yapabilmek, ortak duygu ve düşüncelerin gelişmesine katkı da bulunabilmek amacıyla on bir yıl önce çıkılan yolda bugün aldığımız mesafe çok önemlidir. İnşa edilecek ekonomik koridorun ana hedefi ekonomik entegrasyon gibi görünse de inanıyoruz ki, Kuşak-Yol projesi gerçekleştiğinde barışa, istikrara ve huzura olduğu kadar bir arada yaşamaya da bu düşüncenin yararı büyük ve müstesna olacaktır.
Evet, Kuşak ve Yol girişimi gerçekte bir felsefedir. Bir barış felsefesi olduğu kadar bir insani girişimdir.
Bu girişimi, bu felsefeyi yalnız ekonomi, yalnız finans, yalnız para, yalnız kazanç olarak değerlendirmek eksik olur. Zira Kuşak ve Yol girişimi; kültürlerin, dillerin, dinlerin birbirini daha iyi tanıyacağı bir diyalog ve barış ortamıdır. Toplumlar arasındaki anlayışı kolaylaştıracak bir yapılanmadır.
Ülkeler arasında oluşacak ulaşım yollarıyla, o ülkelerin insanları birbirlerini daha iyi tanıyabilecek, daha iyi anlayabileceklerdir. Ama her şeyden önemlisi bir sosyal sorumluluk girişimi olarak Kuşak ve Yol girişiminin bir istikrar ve sürdürülebilir bir barış ve iş birliği projesi olduğu kendiliğinden ortadadır.
Kuşak ve Yol projesinde Ekonomik Kemer olarak adlandırılan ihracat yolu ile Orta Asya coğrafyasının fırsatlarla ihracatçılarımızı beklediğini de unutmayalım.
Kuşak ve Yol projesini daha güvenli bir dünya, daha tok bir insanlık, daha refah içinde bir düzen ve daha temiz çevre dostu bir hayat olarak nitelendirmekteyim.
Elbette ticaret, sanayi, para kazanma gibi girişimleri barındırsa da Kuşak ve Yol hayata geçirildiğinde insanlar arasında oluşacak diyalog barışa gidecek kapıyı aralayacaktır.
İnsanlar konuşsalar inanıyorum ki; çok ihtilaf kendiliğinden çözülecektir.
Kuşak ve Yol; konuşmamıza, birbirimizi anlamaya, tanımaya imkân sağlayacaktır.
Kültürlerin birbirini tanıması, lisanların birbiriyle tanışması kolay olmayacaktır ama sonunda savaş, ihtilaf ve cinayet olmayacaktır.
Dinlerin bir başka dinle diyaloğu zor olacaktır ama sonunda kan ve göz yaşı olmayacaktır.
Geçmişte develerle, yelkenlilerle yapılan yolculukların yerini uçak, tren, kamyon, tanker ve şileplerin alması, mesafeleri kısaltması daha uygar, daha barışık bir coğrafya oluşturacaktır.
Bu coğrafyada bomba, roket, silah, kurşun yerine konuşabilen, aynı masada yemek yiyebilen, aynı masada para alan-veren insanlar yaşayacaklardır.
Bunları düşünmemiz ve önemsememiz gerektiğini düşünüyorum.
Orta Asya’da dünyanın savaş çılgınlıklarıyla volkanlar oluşturduğu bugünlerde barışın kapısını açık tutmaya mecburuz.
Dünyanın birçok bölgesinde ihtilafların sürdüğü, teröristlerin kan döktüğü bugünlerde beraber yaşayabilmek için en önemli iradenin diyalog olduğuna bilmekteyiz.
Böylelikle güvene, istikrara, refaha bir arada yürüyebiliriz.
Bu yürüyüşü diyalogla gerçekleştirdiğimizdeyse barışa ve istikrara uzanacak yolculuğumuz daha verimli, daha çağdaş olacaktır.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.”